Akademisyen, Araştırmacı / Academician, Researcher
TÜRKİYE
Doç. Dr., Altınbaş Üniversitesi, hulya.sahiner@altinbas.edu.tr

ÖZGEÇMİŞ

Hülya Toksöz Şahiner, 1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde Lisans eğitimini tamamladı. 1992-93 California State University Los Angeles’da başladığı MFA çalışmalarını 1993-94 Claremont Graduate University’de tamamlayarak, MFA derecesi ve 1995-2002 M.S.Ü. S.B.E.’den “Sanatta Yeterlik” derecesi aldı. Sanatsal ve akademik çalışmalarını, yirmi yılı aşkındır bir süredir yürüten Şahiner, 2012 yılında Doçent unvanı almıştır. 2015-16 Güz ve Bahar döneminde akademisyen sanatçı olarak davetli bulunduğu New York’da, üç boyutlu dijital tasarım ve çoğaltma tekniklerine yönelik çalışmalar yapan sanatçı, akademisyen olarak görev aldığı İstanbul Altınbaş Üniversitesi’nde Grafik Tasarım Bölüm Başkanlığını sürdürmektedir.

Hülya Toksöz ŞAHİNER | Yapay Zekâ Çağında Fotoğrafın Yeniden Keşfi ve Görsel İletişim

ÖZET

Yapay Zekâ (AI) ve algoritma teknolojilerinin ortaya çıkışı, fotoğrafın çehresini önemli ölçüde değiştirerek görsel iletişim paradigmasında yeni anlayışların ortaya çıkmasına ve bu süreçlerin yeniden gözden geçirilmesine olanak sağlamıştır. Fotoğraf görünenin çekilmesi (yakalanması) ya da kadraja alınanın kaydedilmesi, çoğaltılabilmesi ya da imajların sanatçı tarafından çoklu ortamlarda deneysel olarak üretilmesi için farklı teknik ya da teknolojilerin kullanıldığı bir iletişim aracıdır. Günümüzde gelişen Yapay Zekâ teknolojileri fotoğrafın üretim, ifade ve anlatı süreçlerinde geleneksel doğasının sınırlarını hem biçimsel hem de içeriksel düzeyde aşabilen nitelikler kazanmasını sağlamaktadır. Fotoğraf böylece farklı ifade yollarının ortaya çıktığı, akışkan, düzenlenebilir, kurgusal ve tamamen yeniden üretilebilir hale gelmiştir.

Bu durum, fotoğrafın yalnızca üretilme süreçlerinde değil, aynı zamanda alımlanma biçimlerinde de ezber bozan değişikliklere yol açmıştır.
Böylece GAN'lar (Generative Adversarial Network: Üretken Çekişmeli Ağ), dijital resim düzenleme algoritmaları ve derin öğrenme resim oluşturucuları gibi Yapay Zekâ teknolojilerinin görsel iletişim kurma şeklimizi değiştirdiği günümüzde fotoğrafların oluşturulması, anlamlandırılması ve güvenirliği de yeniden inşa edilmektedir. Bu bildiride, görüntülerin niteliklerini iyileştiren, değiştiren ve çeşitlendiren algoritmaları ele alınacak, bu teknolojilerin özgünlük, yaratıcılık, müelliflik ve etik açılardan yarattığı tartışmalı süreçler açımlanmaya çalışılacaktır. Fotoğraf ve Yapay Zekâ arasındaki ilişkiyi keşfederek, bu evrimin kültürel etkileri ve görsel medyanın geleceği hakkındaki anlayışımızı nasıl yeniden şekillendirdiği irdelenecektir.

ANAHTAR KELİMELER

Yapay Zekâ, Üretken Çekişmeli Ağlar, Deepfake Teknolojisi, Dijital Medya Etiği, Görsel İletişim, Görüntü İşleme

Giriş
Başlangıcından bu yana teknolojik devrimlerle birlikte gelişen bir sürecin en önemli tanığı olan fotoğrafın icadı hiç kuşkusuz ki insanlığın en önemli dönüm noktalarından biridir. Işığın yüzeye kaydedilmesine dayanan analog teknolojilerin zamanla sayısal sinyal işleme ve kodlama sistemlerine dönüşmesi, görüntülerin üretilme, dağıtılma ve tüketilme biçimini yeniden şekillendirmiştir. Analogdan dijital fotoğrafçılığa geçiş, görüntü oluşturmayı daha da demokratikleştirerek, fotoğrafı günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir.

Görsel bilişim (visual computing) teknolojileri ve GAN'lar gibi Yapay Zekâ sistemleri artık standart fotoğrafçılık süreçlerine dahil edilmiştir. Örneğin görüntü düzenleme uygulamaları, fotoğrafın çekildiği sıradaki ortam şartlarını iyileştirecek ya da değiştirecek bir hassasiyetle, parlaklık ve kroma dengesinden, doku ve keskinliğe kadar, görüntülere ince ayar yapılmasına olanak tanımaktadır. Öte yandan GAN'lar tamamen yeni, tipik olarak hiper-gerçekçi görüntülerin yaratılmasına izin vererek gerçek fotoğraflara benzeyen ancak daha önce var olmamış görsel çıktılar üretebilirler. Bu teknolojiler, yaratıcılığın sınırlarını yalnızca algoritmalar üzerinden geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda özgünlük, yaratıcılık, müelliflik ve etik gibi geleneksel kavramlara da meydan okuyarak, fotoğrafın içeriksel ve işlevsel rolü üzerine de yeni tanımlar ve tartışmalar yaratıyor.

Fotoğrafçılıkta AI destekli uygulamaların yaygın erişilebilirliği önemli kültürel, sosyal ve etik tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Yapay Zekâ destekli araçlar profesyonellerin yanı sıra amatör fotoğrafçılara da destek vererek, fotoğrafın herkes tarafından üretilebilir ve erişilebilir bir sanatsal ifade, görsel hikâye anlatım öğesi ve iletişim aracı olmasına olanak sağlıyor. Bununla birlikte, Yapay Zekâ ile fotoğrafçılık arasındaki etkileşim salt teknolojik gelişmelerin ötesine geçerek, kurgu ile belgeleme arasındaki sınırları yeniden tanımlamış, geleneksel fotoğraf estetiğinin nasıl algılandığını etkilemiştir. Bir zamanlar kadrajdakinin ilk elden temsili olarak görülen fotoğrafçılık, artık sentetik imgelerin, artırılmış algının ve algoritmik yaratıcılığın görsel okuryazarlığımızı zorladığı karmaşık bir hal almaktadır. Yapay Zekâ tarafından oluşturulan deepfake'ler, algoritmik sistemlerle görsellerin otomatik olarak geliştirilmesi, görsel güvenilirlik ve manipülasyona dair soruları da beraberinde getirmektedir.

Bu konudaki soruları başlatan ilk örneklerden biri Mart 2023’de Sony Dünya Fotoğrafçılık Ödülleri, yaratıcı fotoğraf kategorisinde ödül kazanan PSEUDOMNESIA: The Electrician adlı yaşlı bir kadının genç bir kadını kucakladığı siyah-beyaz bir fotoğraf olmuştur. Alman sanatçı Boris Eldagsen’in, Yapay Zekâ’ya ürettirilen bir görüntüyü "arsız maymun" rumuzuyla bir fotoğraf yarışmasına gönderdikten sonra, bu yarışmada ödüle layık görülmesi, Yapay Zekâ’nın sanat dünyasındaki yeri hakkında bir tartışma başlatmış oldu. Çalışmanın ödüle layık görülmesinin nedeni basın bülteninde; "akıldan çıkmayan" ve "1940'ların aile portrelerinin görsel dilini anımsatan" olarak duyuruldu. Ancak Berlin'de yaşayan sanatçı Boris Eldagsen ödülü geri çevirdi. Çalışmasının aslında özğün bir fotoğraf olmadığını açıkladı: Bunu, bir Yapay Zekâ görüntü üreteci olan DALL-E 2'nin yaratıcılığıyla hazırlamıştı. Eldagsen, web sitesinden yaptığı açıklamada; "[Yarışmaların] Yapay Zekâ görüntülerinin girmesi için hazır olup olmadığını öğrenmek için ‘arsız bir maymun’ rumuzuyla başvurdum." dedi. Bu durum Yapay Zekâ tarafından oluşturulan veya desteklenen görüntülerin sanat olarak kabul edilip edilemeyeceği konusunda yoğun tartışmalara yol açmıştır (Parshall, A. 2023; Glynn, P. 2023).

Boris Eldagsen tarafından DALL-E 2'ye ürettirilen PSEUDOMNESIA: The Electrician, 2023.

Fotoğrafçılıkta Yapay Zekâ ve Algoritmalar
Yapay Zekâ teknolojileri, manuel olarak yapıldığında tonlarca enerji ve zaman alacak karmaşık görevleri basitleştirmekte, otomatik ayarlamalar, makine öğrenimi destekli kompozisyon ve görüntü oluşturma yoluyla fotoğrafçılıkta devrim yaratmaktadır. Örneğin, Adobe Sensei GAN AI Sinir Ağları tamamen sentetik görüntüler üretiyor, videoyu otomatik olarak rotoskopla görüntülüyor, Yapay Zekâ destekli kameralı telefon uygulamaları kendi başlarına ışığı değiştirebiliyor, akıllı ayarlamalar yapabiliyor ve nesneleri tanıyabiliyor. Bu tür gelişmeler yaratıcı süreci kolaylaştırırken, Yapay Zekâ destekli bir ortamda üretilen görüntülerin, sanat ve fotoğraftan, orijinal fotoğraftan ayırt etmeyi giderek zorlaştırıyor, Yapay Zekâ ve algoritmalar çağında sanatçı, fotoğrafçı ve müellif rolünü de yeniden gündeme getiriyor.

Adobe Sensei Adobe'nin Yapay Zekâ (AI) ve Makine Öğrenimi (ML) teknolojisi olarak, Adobe'nin kataloğundaki açıklamasına göre Adobe Experience Cloud, Creative Cloud ve Document Cloud dahil olmak üzere Adobe platformunda çok yönlü olarak kullanılabilmekte.

Yapay Zekâ Destekli Görüntü İyileştirme Araçları
Fotoğrafçılıkta Yapay Zekânın en yaygın ve erişilebilir kullanımı belki de otomatik görüntü iyileştirme uygulamalarıdır. Adobe Photoshop'un Neural Filters veya Skylum'un Luminar AI gibi Yapay Zekâ destekli yazılımları, bir fotoğrafın kompozisyonunu analiz edebilir ve bir profesyonelin dokunuşunu gerektirecek değişiklikleri uygulayabilir (Adobe, 2025; Skylum, 2025). Yazılım pozlamayı, renk sıcaklığını ve keskinliği otomatik olarak iyileştirebilir veya bir görüntüdeki istenmeyen nesneleri ortadan kaldırabilir. Örneğin, Luminar AI'nın Gökyüzü Geliştiricisi, bir görüntüdeki gökyüzünü tanımlamak ve görüntünün diğer bölümlerini değiştirmeden, kontrollü bir şekilde üst üste bindirerek renklendirmek ve dokuyu optimize etmek için, Yapay Zekyı kullanır. Bulutlu havalarda çekilen dış mekân fotoğrafları genellikle kasvetli ve soluk görünürler. Sky Enhancer AI gibi Yapay Zekâ uygulamaları, gökyüzünü anında daha canlı bir gün batımına veya kontrasta dönüştürebilir ve normalde donuk olan bu çekimi göz alıcı hale getirebilmektedir (Skylum, 2025).
Bu durum, Yapay Zekâ destekli fotoğraf uygulamalarının ne kadar yaratıcı ve üretken olduğunu göstermekte, fotoğrafçılar için, çoğu zaman teknik uzmanlık dersleri almak zorunda kalmadan, görüntülerle ilgili ayarlamalar yapmayı kolaylaştırmaktadır. Bu kapsamda; Zapier Otomasyon Platformu'na göre, 2024 için 30'a yakın fotoğraf düzenleme ve tasarım uygulamasının özellikleri incelenerek yapılan değerlendirmeler ve tercihlere göre en iyi bilinen ve etkili Yapay Zekâ görüntü düzenleyicileri olarak; Adobe Photoshop, Yapay Zekâ destekli bir fotoğraf editörü için Luminar Neo, Yapay Zekâ destekli bir tasarım uygulaması için Canva, kullanımı kolay bir çevrimiçi Yapay Zekâ editörü için Pixlr, mobil bir Yapay Zekâ fotoğraf editörü için Lensa olarak değerlendiriliyor (Guinness, 2024).

Reklam ve Moda İçin Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Fotoğrafçılık
AI, kişiselleştirilmiş görsel içeriklerin oluşturulmasında, kullanıldığı reklam ve moda sektörlerini de etkilemeye başladı. NVIDIA'nın GauGAN ve Runway ML gibi araçları, fotoğrafçıların ve tasarımcıların yeni fikirleri anında denemelerine ve geleneksel yöntemlerle elde edilemeyecek görüntüler oluşturmalarına olanak tanıyor (NVIDIA, 2025; Runway, 2025).

Sektörel düzeyde, özellikle moda ve reklam fotoğrafçılığında, tamamen dijital olarak yaratılmış veya manipüle edilmiş moda fotoğrafları oluşturmak için algoritmaların üretken güçleriyle birlikte Yapay Zekâ’nın stilleri anlama yeteneğinden yararlanıyorlar. Örneğin; moda endüstrisi 2020 yılında AI modelleri ve sanal influencer'lar ile işbirliği yapmaya başladı (Jhawar, A. ve arkadaşları, 2023). Bunun bir örneği, AI kullanılarak yaratılan ve sosyal medyada geniş bir takipçi kitlesine sahip, sanal bir model olan Lilmiquela (Miguela Sousa)'dır. Prada ve Balenciaga gibi markaları tanıttığı, gerçekçi moda fotoğraf çekimlerinde yer almaktadır. Bu AI modelleri geleneksel fotoğrafçılık, reklamcılık ve hatta görsel içerikte, insan varlığına meydan okumaktadır (Hiort, A. 2021).

Görsel 3. AI kullanılarak yaratılan sosyal medyada fenomeni Lilmiquela (Miguela Sousa).

Üretken Çekişmeli (Karşıt) Ağlar (GAN'lar)
Bu algoritmalar, gerçek fotoğraflardan ayırt edilmesi çok zor olan tamamen yeni görüntüler oluşturabildiği için, büyük ilgi uyandırmaktadır. Algoritmaları gerçek dünya görüntülerinden oluşan devasa veri kümeleri üzerinde eğiterek, daha önce hiç oluşturulmamış hiper-gerçekçi sentezlenmiş görüntüler oluşturarak, “gerçek” tanımının yeni bir kavramsallaştırmasını başlatmaktadır. GAN'lar, kurgusal portreler oluşturmaktan fotogerçekçi binalar tasarlamaya kadar çeşitli sanatsal disiplinlerde kullanılmaktadır.

Yapay Zekâ ile yaratılan rondom yüz üretici sitesi This Person Does Not Exist tarafından insanların hiper-gerçekçi bir fotoğraf.
https://this-person-does-not-exist.com/en [Erişim Tarihi: 16.03.2025]

Örneğin; GAN'ların en popüler kullanımlarından biri, var olmayan ve yalnızca Yapay Zekâ tarafından yaratılan insanların hiper-gerçekçi fotoğraflarını içeren bir rondom yüz üretici sitesi olan This Person Does Not Exist'tir (https://this-person-does-not-exist.com/en). O kadar gerçekçidirler ki, gerçek kişileri fotoğraflardan ayırt etmek neredeyse imkansızdır. Ticari dünyada moda markaları, sanal kıyafet denemelerinde veya reklam panolarında kullanılmak üzere bilgisayar yapımı modeller oluşturmak için GAN'ları kullanarak gerçeklik ve kurgu arasındaki ayırımı belirsizleştirmektedir (Karras, T. ve arkadaşları, 2019).

Deepfake Teknolojisi ve Etik Kaygılar
Yapay Zekâ yaratıcılığı artırabilirken, aynı zamanda etik zorlukları da beraberinde getirmektedir. Video ve fotoğraflardaki yüzleri başka kişilerin yüzleriyle değiştirmek için Yapay Zekâ’yı kullanan Deepfake teknolojisi, yanlış bilgilendirme ve manipülasyon potansiyeli ile ilgili sorunları gündeme getirmiştir (Chesney, R. ve Citron, D. K. 2019). Deepfake'ler bireylerin söylemedikleri bir şeyi söylemiş ya da yapmış gibi gösterme kabiliyetine sahiptir ve bu da siyaset, medya ve eğlence alanlarında nasıl kullanılacaklarına dair endişeleri artırmıştır. Özellikle; Yapay Zekâ’nın ve Deepfake teknolojisinin kamuoyunu nasıl etkileyebileceğini göstermek için sanatçıların ve araştırmacıların gösteri amaçlı olarak ürettikleri “deepfake haberler” bu durum için çarpıcı örnekler teşkil etmiştir. 2018'de Washington Post haber kuruluşu, Yapay Zekâ’nın Barack Obama'nın yüzünü ve sesini sentezlediği bir video hazırlayarak Obama'nın hiç yapmadığı bir konuşmayı yapıyormuş gibi görünmesini sağlamıştır (The Washington Post, 2018) (Vaccari, C. ve Chadwick, A. 2020). Bu, AI'ın izleyicileri nasıl etkileyebileceğini, fotoğraf ve video kanıtlarının gerçekliği nasıl çürütebileceğini göstermektedir.

Mirage, altyazılara göre konuşan videolar oluşturmak ve düzenlemek için tasarlanmış dünyanın ilk Yapay Zekâ UGC (User-Generated Content / Kullanıcı Tarafından Oluşturulan İçerik) modelidir. Mirage, lisans kısıtlamalarından tamamen muaf, doğal ifadelere ve beden diline sahip orijinal aktörler üretir.

Fotoğrafçılığın Yapay Zekâ’ya giderek daha fazla bağımlı hale gelmesinin bir sonucu olarak, fotoğrafların meşruiyeti ve gerçekliği konusunda doğal endişeler bulunmaktadır. Fotoğraf üretme araçları geliştikçe gerçeklik ve kurgu arasındaki ayrımı yapmak zorlaşıyor. Bu durum, görsel medyanın kültürel anlatılar inşa etmede ve kamu algısını etkilemede bu kadar etkili olduğu bir dönemde özellikle endişe vericidir (McQuillan, D. 2020). Yapay Zekâ’nın sanatsal, siyasi veya ticari olsun, şaşırtıcı bir hassasiyetle fotoğraf işleme ve üretme yeteneği, fotografik içeriğin doğruluğunu teyit etmek için önemli zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Deepfake'ler, çarpıtılmış fotoğraflar ve yanlış bilgilendirmeler, görsel malzemenin görünüşteki geçerliliğini çoktan aşındırmaya başladığı için artık neyin yapay neyin gerçek olduğunu söylemeyi giderek zorlaştırıyor.

Barack Obama'nın yüzünü ve sesini sentezlediği bir video hazırlayarak Obama'nın hiç yapmadığı bir konuşmayı yapıyormuş gibi gösteren Deepfake Haber (The Washington Post, 2018).

Bu sorunlara rağmen, AI fotoğrafçılığının ilerlemesi aynı zamanda fotoğraf üretimini demokratikleştirmekte, daha fazla bireyin, özel ekipmana veya yüksek teknik yeterliliğe ihtiyaç duymadan fotoğraf düzenleyebilmesine ve görüntü oluşturmasına izin vermektedir. AI platformları ve uygulamaları, fotoğrafçılık konusunda hiç deneyimi olmayan ya da çok az deneyimi olan amatör fotoğrafçıların profesyonel kalitede fotoğraflar üretmesine olanak tanıyarak, yaratıcı üretim için yeni yollar açarken alanı herkes için eşitlemekte ve erişilir kılmaktadır (Elgammal, A. ve arkadaşları, 2017). Bireylerin çoğu için AI, geleneksel fotoğraf pratiğinin sınırlarının ötesini keşfetme ve yeni estetik fikirleri ve teknikleri deneme fırsatı sağlayan bir araçtır.

Ancak fotoğrafçılığın AI aracılığıyla demokratikleştirilmesi, fotoğrafçının bir sanatçı olarak rolünü ve fotoğrafçılık eyleminde insan hayal gücünün değerini de sorguluyor. Şu anda olduğu gibi tek taraflı olsa da AI insanlar tarafından üretilenlere eşit veya onlardan daha iyi görüntüler üretebilmektedir. Bu nedenle, sanatı neyin/ kimin ürettiği, insanlar ve makineler tarafından üretilen sanat arasında herhangi bir ayrım olup olmadığı konusunda tartışmalı bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. AI yapımı bir fotoğraf hala fotoğraf mıdır, yoksa görsel sanatlarda yeni ve farklı bir şey midir? AI gerçek bir yaratıcı ortak olarak kabul edilebilir mi, yoksa yalnızca insanın hayal gücünü genişleten bir araç mıdır?

AI'ın fotoğrafçılık üzerindeki etkisi, bireysel düzeyin ötesinde derin kültürel, sosyal ve endüstriyel sonuçlara sahiptir. Kültürel bir perspektiften bakıldığında, AI aracılığıyla yaratılan görüntülerin her yerde bulunması, sanat ve onu yaratanlara ilişkin eski varsayımlara meydan okuyor. Bireylerin daha fazla izlediği, gözlemlediği ve internet aracılığıyla fotoğraflarını paylaştığı bir çağda, AI ile fotoğraf düzenleme, her gün televizyonda, haber bültenlerinde, sosyal medyada veya internet haberlerinde gösterilen fotoğrafların gerçek olup olmadığını sorgulatıyor. Teknik olarak son derece gerçekçi ancak tamamen uydurma görüntüler yaratma yeteneği, kamu duyarlılığını etkileyebilir, yeni propaganda biçimleri yaratabilir ve görsel medyaya ilişkin dezenformasyon ve şüphecilik sorunlarını daha da kötüleştirebilir (Roshan, F. 2023).

Sektörel amaçlı olarak fotoğraf üretimi ve düzenlenmesinde Yapay Zekâ destekli sistemlerinden yararlanılmaktadır. Günümüzde reklamcılık, medya ve eğlence alanlarında giderek yaygınlaşan Yapay Zekâ çözümleri daha önce zaman alan ve pahalı olan süreçleri otomatikleştirmektedir. Örneğin; Yapay Zekâ, reklamlarda, insan fotoğrafçıların yerini aldı ve büyük miktarlarda görsel içeriğin toplu olarak oluşturulmasını sağlayabiliyor. Bu değişim, daha verimli ve uygun maliyetli olsa da iş yerinde ve görsel iletişime dayalı endüstrilerde, insan hayal gücünün yerini alması konusunda endişeleri de beraberinde getirmektedir (Roshan, F. 2023).

Yapay Zekâ zamandan ve ekonomiden tasarruf sağlayan sektörel çözümler sunar.

Sonuç olarak; Yapay Zekâ ve algoritmik çağ, fotoğrafçılığa hem fırsatlar hem de zorluklar getirmiştir. Yapay Zekâ teknolojisinin fotoğrafçılıktaki hızlı ilerleyişi, fotoğrafın görsel iletişimdeki yerine yenilikçi ve pratik gelişmeler, çözümler ve daha fazla erişilebilirlik kazandırabilir ancak bu, başta özgünlük, yaratıcık, orijinallik, müelliflik, doğruluk, yanıltıcılık ve etik olmak üzere özellikle görsel iletişim alanında önemli sorunların ortaya çıkma potansiyelini de beraberinde getirmektedir. Yapay Zekâ’nın fotoğraf uygulamalarını yeniden şekillendirmesiyle birlikte, görsel iletişim süreçlerini etkin ve güvenilir bir şekilde geliştirmek için görüntü analizi, eleştirel medya okuryazarlığı ve etik standartlarını geliştirmek önem arz etmektedir. AI teknolojisinin görüntüyü daha fazla demokratikleştiren devrim niteliğindeki olanaklarını fotoğrafçılığa dahil ederek görsel iletişim olanakları daha da genişletilebilir. Ancak Yapay Zekâ ile üretilen görüntülerin güvenirliğine ilişkin endişeler henüz yeterince giderilemediğinden şimdilik bu çığır açıcı gelişmelerin bizi nereye sürüklediğini öngörmek de pek kolay değil.

KAYNAKÇA


Hülya Toksöz ŞAHİNER | Rediscovery of Photography and Visual Communication in the Age of Artificial Intelligence

ABSTRACT

The emergence of Artificial Intelligence (AI) and algorithm technologies has significantly changed the face of photography, enabling the emergence of new understandings in the visual communication paradigm and the reconsideration of these processes. Photography is a means of communication in which different techniques or technologies are used to capture what is seen, or to record what is framed, to reproduce it, or to experimentally produce images in multiple media by the artist. Today, developing artificial intelligence technologies enable photography to gain qualities that can overcome the limits of its traditional nature in both formal and contextual levels in the processes of production, expression and narrative. Photography has thus become fluid, editable, fictional and completely reproducible, where different ways of expression emerge. This has led to game-changing transformations not only in the processes by which photography is produced, but also in the ways in which it is received.

Thus, as artificial intelligence technologies such as GANs, digital image editing algorithms and deep learning image generators are changing the way we communicate visually, the creation, interpretation and reliability of photographs are also being reconstructed. This paper will discuss algorithms that improve, modify and diversify the qualities of images, and try to elucidate the controversial processes that these technologies create in terms of originality, creativity, authorship and ethics. By exploring the relationship between photography and artificial intelligence, the cultural implications of this evolution and how it reshapes our understanding of the future of visual media will be examined.

KEYWORDS

Artificial Intelligence, Generative Adversarial Networks, Deepfake Technology, Digital Media Ethics, Visual Communication, Image Processing

Fotoğraf Sanatçısı, Yazar, Küratör / Photographer, Writer, Curator
TÜRKİYE
www.cemreyesil.com
www.filbooks.com
cemreyesil@me.com

ÖZGEÇMİŞ

Cemre Yeşil Gönenli İstanbul’da yaşayan bir fotoğrafçı ve sanatçı. Lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi, Fotoğraf ve Video bölümünde aldıktan sonra yüksek lisansını Sabancı Üniversitesi, Görsel Sanatlar bölümünde tamamladı. London College of Communication’ın Fotoğraf Bölümü’nde başladığı doktora programından 2017’de ayrılarak araştırmasına bağımsız olarak devam etti. İşleri The Guardian, International Centre of Photography New York, British Journal of Photography, Colors Magazine, La Fabrica, 6 mois, İstanbul Modern ve Salt Beyoğlu gibi yerlerde sergilendi ve yayınlandı.

2020 yılında çıkan kitabı Hayal & Hakikat, PhotoEspana 2021 Yılın Fotoğraf Kitabı Ödülüne layık görüldü. Aynı kitap hem Paris Photo Aperture Fotoğraf Kitabı ödülleri’nde Yılın Fotoğraf Kitabı kategorisine, hem de Recontres Arles 2021 Historical Book Ödüllerine aday oldu. 2014 ve 2021’de Amsterdam Photography Museum FOAM’ın Paul Huf Awards, 2016’da ING Unseen Awards ve Lead Awards’a aday gösterildi. Maria Sturm’la birlikte çalıştığı projesi For Birds’ Sake ile British Journal of Photography’nin Şubat 2015 sayısında takip edilmesi gereken 25 genç sanatçı arasında yer aldı. Aynı proje PHE OjodePez Award for Human Values and Renaissance Photography Prize, Arles Author Book Award and Prix Levallois Award’a aday gösterildi.

Eserleri Houston Center of Photography, New York Library, İstanbul Modern ve RISD Library’nin koleksiyonlarına dahil edildi. Halen Falmouth Üniversitesi Fotoğraf yüksek lisans bölümü ve İstanbul Bilgi Üniversitesi, Görsel İletişim Tasarımı lisans bölümünde ders vermekte olan Cemre Yeşil Gönenli aynı zamanda yazar, küratör ve yayıncı olarak da üretim yapmakta. Yakın zamanda Milli Reasürans Galerisi’ndeki sergisine paralel olan çıkan kitabı ‘Double Portrait’ PhotoEspana 2021 Best Photobook of the Year ödülüne aday oldu. 9 yıllık bir araştırma ve fotografik pratiğin ürünü olan bu kitap, çifte portre fotoğrafları, annenin kucağı ve yokluğu üzerine görsel ve metinsel denemelerden oluşuyor.

Cemre Yeşil Gönenli ayrıca Karaköy’de yer alan fotoğraf kitapları, sanatçı buluşmaları ve atölyelere adanmış olan ve 2017’de bir yayınevi olan FiLBooks’un kurucusu.

Cemre Yeşil GÖNENLİ | Hayal ve Hakikat - Bir Fotoğraf Projesi

ÖZET

Lütfen devam etmeden önce başparmağınızı ve işaret parmağınızı ölçün.

II. Abdülhamid, saltanatının 25. yılında, planlanan bir af için hazırlık olarak, mahkûmların elleri görünür şekilde fotoğraflanmalarını emretti. Bir suç romanında okuduğu, “başparmak eklemi işaret parmağı ekleminden daha uzun olan herhangi bir suçlunun cinayete meyilli olduğu” şeklindeki, sözde bilimsel bilgiden etkilenmiş.

O ölürse üzülür müydünüz?
– Çok.
– O zaman affedin.

“Hayal” (Rüya), bu mahkûmların affedilme arzusunu, tebaanın affedilmeyi bekleyen ellerini göstererek sembolize eder.

Öte yandan “Hakikat” (Gerçek), zincire vurulmuş ve ölüme mahkûm edilmiş mahkûmların gerçek koşullarını ortaya koyar.

Mahkûmların başlarını, sanki giyotinle kesilmiş gibi, çerçevenin dışında bırakmak, onları kurtarmak için bir jesttir; suçlular olarak kimliklerini yeniden kaydetmek, suçları ne olursa olsun onları bir kenara atmak için değil, onlara, ikinci bir şans vermek veya hatta özgürlüklerini geri vermek ve belki de onları affetmeye çalışmak için.

Bu fotoğraflar, 'Rüya' ile 'Gerçek' arasındaki çizginin sıklıkla endişe verici bir düzeyde bulanıklaştığı, içinde bulunduğumuz sıkıntılı döneme benzer bir ışık tutuyor. Baskı ve keyfi tutuklamaların olduğu bir zamanda, bu görüntüler tarih boyunca yazılmış özgür konuşma gibidir - sessiz bir protesto.

Hayal ve Hakikat, Türkiye'nin içinden geçtiği bu zor zamanlarda, keyfi olarak mahkum edilen veya bu güzel topraklardan ayrılmak zorunda kalan parlak insanlara adanmıştır.

ANAHTAR KELİMELER

Anahtar Kelimeler: Hayal, Hakikat, Hayal ve Hakikat, Baskı, Keyfi Tutuklamalar


Cemre Yeşil GÖNENLİ | Dream and Reality - A Photo Project

ABSTRACT

Please, measure your thumb and index finger before you continue.

Abdulhamid II, during the 25th year of his reign, ordered convicts to be photographed with their hands showing, in preparation for a planned amnesty. He has been moved by pseudo-scientific information he had read in a crime novel that “any criminal with a thumb joint longer than the index finger joint, is inclined to murder.”

Would you be upset if he dies?
– So much.
– Then, forgive.

“Hayal” (Dream) symbolizes the desire of these prisoners to be forgiven by showing the subjects’ hands awaiting forgiveness.

“Hakikat” (Fact), on the other hand, reveals the actual circumstances of the prisoners who are chained and sentenced to death.

Leaving the heads of the prisoners out of the frame, as if they had been cut by the guillotine is a gesture to save them; not to re-record their identities as criminals, discarding their crimes whatever they were, but rather to give them a second chance or even to give them back their freedom, and perhaps to try to forgive them.

These photographs shed a comparable light on the troubling era at hand, where the line between ‘Dream’ and ‘Fact’ is often blurred at an alarming level. In a time of repression and arbitrary detentions, these images are like free speech written through history —a silent protest.

Hayal & Hakikat is dedicated to bright people who are arbitrarily convicted or had to depart from this beautiful land in these difficult times that Türkiye is going through.

KEYWORDS

Imagination, Reality, Imagination and Reality, Repression, Arbitrary Arrests

BIOGRAPHY

Cemre Yeşil Gönenli is a Turkish photographer and artist living in Istanbul. Her BA in photography is from Istanbul Bilgi University and she holds an MA in Visual Arts from Sabancı University. In 2017, she dropped out her practice-based PhD in London College of Communication. Her work has been exhibited and published internationally including The Guardian, International Centre of Photography New York, British Journal of Photography, Colors Magazine, La Fabrica, 6 mois, Istanbul Modern Museum, and Salt Beyoğlu.

Her 2020 book Hayal & Hakikat was the winner of Best Photobook of the Year in PhotoEspana 2021 and the same book was shortlisted in Paris Photo Aperture Photobook Awards for the Photobook of the Year Category and Historical Book Award in Recontres Arles 2021. She was also nominated for the Paul Huf Award of Amsterdam Photography Museum FOAM in 2014 and 2021, for ING Unseen Talent Award 2016 and for Lead Awards 2016. British Journal of Photography - Ones to Watch issue (February 2015) introduced her amongst the 25 most promising new talents in global survey of emerging photographers with the work ‘For Birds’ Sake’ (in collaboration with Maria Sturm). The same work was finalist at PHE OjodePez Award for Human Values and Renaissance Photography Prize, Arles Author Book Award and Prix Levallois.

Her works are included in the collections of Houston Center for Photography, New York Library, Istanbul Modern Museum, and RISD Library. She currently lectures on photography in Falmouth University MA Photography and Istanbul Bilgi University BA Visual Communication Design. She also works as a writer, curator and publisher. Recently, she published her book titled ‘Double Portrait’ in paralel with her exhibition in Milli Reasürans Art Gallery which was shortlisted in PhotoEspana 2021 Best Photography Book of the Year Award. The work is an outcome of 9 years of research and practical work on photographic double portraiture; a hybrid book of photographs and essays on mother’s embrace and absence. Cemre Yeşil Gönenli is also the founder of FiLBooks; a space dedicated to photo books, artist talks and workshops which in 2017 became a publishing house in Karaköy, Istanbul.

Sanatçı, Akademisyen / Artist, Academician
TÜRKİYE
Doçent, Kırklareli Üniversitesi, Lüleburgaz MYO Grafik Tasarım Programı, erengorgulu@gmail.com

ÖZGEÇMİŞ

1982 yılında Ankara’da doğdu. 2007 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede tamamladığı Yüksek Lisans çalışmasının ardından, 2020 yılında, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Plastik Sanatlar Anasanat Dalında, Sanatta Yeterlik çalışmasını tamamladı.
Fotoğraf, Grafik Tasarım ve Plastik Sanatlar alanında kaleme aldığı yazıları, kitap ve dergilerde yayımlandı. Yurt içinde kişisel fotoğraf sergileri açtı. Birçok ulusal/uluslararası karma sergi, bienal, sempozyum ve kongreye katıldı. 2021 yılında Doçent unvanını aldı.
“Tekinsiz Fotoğraf: Fotoğraf Sanatında Tekinsiz İmgeler Üzerine Bir İnceleme” ve “Portre Fotoğrafına ‘Yeniden’ Bakmak” adlı kitap çalışmaları yayımlanan Eren Görgülü, Kırklareli Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine devam etmekte ve çalışmalarını sürdürmektedir.

Eren GÖRGÜLÜ | Fotoğrafta Gerçeklik ve Bellek Yitimi Üzerine Bir İnceleme

ÖZET

Dijital teknolojilerin hızlı bir şekilde yaygınlaşmasıyla birlikte bireylerin günlük yaşamları sürekli olarak üretilen/tüketilen görseller ile çevrelenmiştir. Böylesi bir görsel yoğunluk ve görsel yığılma hem kişisel bellek hem de toplumsal bellek yapısını dönüştürmekte ve aşındırmaktadır. Dijital görüntü üretiminin çarpıcı bir biçimde değiştiği günümüzde Facebook, Instagram ve Snapchat gibi platformlara her gün milyonlarca fotoğraf yüklenmekte, yapay zekâ çağında sanal fotoğraflar artık her yerden fışkırmaktadır. Bu yoğun görsel akış, bireylerin her bir fotoğrafa ayırabileceği zamanı minimize ederek, fotoğrafların algılanma ve hatırlanma süreçlerini zorlaştırmaktadır.
Günümüz insanı, fotoğraf çekme eylemini yalnızca bir bellek nesnesi olarak değil, aynı zamanda iletişim aracı olarak konumlandırmakta ve fotoğrafın toplumsal bellekteki yerinden ziyade, onun anlık paylaşım değeriyle ilgilenmektedir. Dijital çağın getirdiği görüntü fazlalığı, bireylerin bellek süreçlerinde ve gerçeklik algısında, köklü değişimlere yol açmaktadır.
Görsel materyallerin aşırı üretimi ve tüketimi hatırlama süreçlerini dönüştürmekte, bireysel belleği zayıflatmakta ve unutmayı hızlandırmaktadır. Uçsuz bucaksız ve sürekli büyüyen/sonu getirilemez bir görsel birikimin birey üzerinde yarattığı gerilim ve dikkat dağınıklığı belleksizleşmeye ve gerçekliğin yitimine doğru ilerlemektedir.
Post fotoğraf bakış açısıyla kendi özgün belleğini ve gerçekliğini yitiren fotoğraflar, günümüzün hızla değişen görsel ekosisteminde, fotoğrafa bakma ve fotoğrafla iletişim kurma arasındaki ayrımı derinleştirerek, giderek belleksizleşen bir yapıya doğru evrilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER

Post Fotoğraf, Bellek, Gerçeklik, Hatırlama, Unutma

Giriş

İnsanlık tarihi boyunca bellek ve hatırlama, bireysel ve kolektif kimliğin inşasında merkezi bir rol oynamıştır. Antik Yunan’dan günümüze kadar uzanan süreçte bu kavramlar, felsefi, edebi, dini, bilişsel ve teknolojik bağlamlarda sürekli olarak yeniden yorumlanmış ve farklı disiplinler aracılığıyla incelenmiştir. Keos'lu şair Simonides (MÖ 556-468) belleğin sistematik bir şekilde nasıl geliştirilebileceğine dair önemli fikirler ortaya koymuş, özellikle yerleşim yöntemi olarak bilinen hafıza tekniğiyle hatırlama sürecine katkıda bulunmuştur. Paul Ricoeur’e (2020:81) göre Simonides “Unutmaya karşı kahramanca bir başarı elde etmiştir.”. Simonides, bellek ve hatırlama arasındaki ilişkiyi mekânsal imgelerle destekleyerek hafızanın güçlendirilebileceğini öne sürmüş, bu yöntem daha sonraki dönemlerde retorik ve eğitim alanlarında geniş bir yankı uyandırmıştır. Frances A. Yates’e (2020:17) göre ise “Simonides’in hafıza sanatını icat etmesi […] görme duyusunun bütün duyular içinde en güçlüsü olduğunu keşfetmesine dayanmaktadır.”. Orta Çağ’dan Rönesans’a kadar belleğin sistematik kullanımına dair geliştirilen teknikler, hatırlamanın sadece bireysel bir yeti olmanın ötesinde, kültürel mirasın aktarımı açısından da kritik bir unsur olduğunu göstermektedir. Modern dönemde ise bilişsel bilimler ve nöropsikoloji alanındaki çalışmalar, belleğin biyolojik temellerine odaklanarak, hatırlama süreçlerini daha derinlemesine anlamayı mümkün kılmıştır. Bilgilerin fiziksel hafızadan dijital ortamlara taşınması, bireysel ve toplumsal hatırlama biçimlerini köklü bir şekilde değiştirmekte, “unutma” kavramını dahi yeniden tartışmaya açmaktadır. Günümüzde dijital teknolojilerin gelişimi ile birlikte, bellek ve hatırlama kavramları yeni bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bunun yanı sıra, dijital bellek sistemleri bireylerin hatırlama pratiklerini dönüştürürken, hipergerçeklik olgusu bireylerin gerçeklik algısını değiştirerek, sanal ve manipüle edilmiş bir dünya algısının yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bellek ve gerçeklik arasındaki bu dönüşüm, görsel kültür ve medya çalışmalarının temel araştırma alanlarından biri haline gelmiştir. Bu süreçte, fotoğraf yalnızca bir arşiv veya hatırlama nesnesi olmaktan çıkıp, anlık etkileşim ve dolaşıma odaklanan bir medya pratiğine dönüşmüştür. Dijital görüntülerin yaratmış olduğu aşırı tüketimi, bireylerin hatırlama biçimlerini değiştirirken, aynı zamanda unutmayı hızlandıran bir etken haline gelmektedir (Van Dijck, 2007). Bu çalışmada, dijital çağda görüntü fazlalığının bellek ve gerçeklik algısı üzerindeki etkileri incelenecek ve bu bağlamda fotoğraf, görsel kültür ile bellek arasındaki ilişkiler ele alınacaktır.

Dijital Görselliğin Yaygınlaşması ve Görüntü Fazlalığı

Fotoğraf, video ve diğer görsel materyallerin dijital ortamda kolaylıkla üretilebilmesi ve paylaşılabilmesi, bireylerin görsel veriye maruz kalma miktarını artırmıştır. Özellikle sosyal medya platformlarında her gün milyarlarca fotoğraf ve video paylaşılarak, bireylerin maruz kaldığı görsel bilgi yoğunluğu sürekli olarak artmaktadır (Murray, 2008). Paul Connerton (2021)’a göre “İmge aktarımının kişisel deneyim ve ortak bellek arasındaki bağları zayıflatmasının diğer bir sebebi de imgelerin fazlalığıdır.” (s. 89). Connerton “Modernite Nasıl Unutturur” adlı kitabının ilerleyen sayfalarında bilişim teknolojilerinin “bellek” kavramını insan zihninin ötesine taşıyarak, kişisel belleğin bilişsel işlevlerini dönüştürdüğünü ve onun önceki bütünleştirici ve özümseyici kapasitesini kısıtladığına dikkat çekmektedir. Nitekim bireysel hafızanın, teknolojik araçlar tarafından dışsallaştırılması sonucunda, organik süreçlerden koparak daha parçalı ve dışa bağımlı bir yapıya evrilmeye başlayan süreç, yazara göre, “yakın geçmişi bile ‘gerçek’ olarak tasavvur edebilmeyi” (s. 137) gittikçe zorlaştırmaktadır. Görsel kültür çalışmaları içerisinde, imajların aşırı dolaşımı konusu oldukça önemli bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Matthew Rampley, Geçmiş Şeyleri Hatırlamak adlı kitabında Aby Moritz Warburg ve Walter Benjamin’in görüşlerine atıfta bulunarak, imajların fazlasıyla dolaşıma girmesiyle bireysel imajın değersizleştiğini ve bunun da algısal bir körlüğe neden olduğunu belirtmektedir. Rampley’e (2023:35) göre, “Warburg ve Benjamin tarafından ifade edilen, imajların aşırı dolaşımının belirli, bireysel imajı değersizleştirerek bir tür algısal körlüğe neden olmakta” iken, Benjamin bir metalaşma sürecine vurgu yapmakta, Warburg ise biçimin anlamdan uzaklaşarak abartılması/şişirilmesi olarak tanımlamaktadır.

Günümüz dijital kültüründe Warburg ve Benjamin’in yaklaşımları daha da güncellik kazanmakta ve gerek sosyal medya platformlarında imajların hızlı ve yoğun paylaşımı gerekse engellenemez bir şekilde her yeri saran sanal fotoğraf anlayışıyla üretilen fotoğrafları anlamlandırmada teorik bir çerçeve sunmaktadır. İmajların aşırı dolaşımı, bir yandan bireysel imgelerin değerinin azalmasına sebep olurken diğer yandan da onları homojenleştirerek algısal olarak duyarsızlığa yol açmaktadır.

Görsellik ortamının dijitalleşerek çarpıcı bir şekilde hız kazandığı, görsel dünyanın işleyiş biçiminin değişime uğradığı ve gördüklerimizin ötesinde bir bağlantı noktasının hayat bulduğu çağdaş görsellik dünyası, hem gerçekliğin hem de bireysel ve toplumsal belleğin kaybolmasına neden olmaktadır. Nathan Jurgensen’e (2024:72) göre “Fotoğraf teknolojisi kullanıcı sayısını artırdıkça, fotoğraf nadir ve değerli bir varlık olmaktan çıkıp görsel hafızamızı işgal eden, sıradan bir hatıraya dönüşmektedir.”. Özellikle, akıllı iletişim araçlarının yaygınlaşması ve sosyal medya platformlarının görselliği teşvik eden ilgi çekici yapıları, bireyleri sürekli olarak fotoğraf çekmeye, paylaşmaya, dolaşıma sokmaya ve tüketmeye yönlendirmektedir. Nitekim fotoğrafın nadir ve değerli bir belge olma özelliğini kaybetmesine neden olan bu durum, dijital arşivlerimizi çabucak dolduran, geçmiş ile kurduğumuz nostaljik ilişkiyi hızlandıran ve oldukça sıradanlaştıran bir akışa dönüşmektedir. Daha önceden var olanın temsiline anlamlı bir karşılama anı sunan fotoğraflar, artık bu var olmanın ötesinde bir şeyler üretmektedir. Michael Peter Schofield’a (2024:704)’e göre “Ortamın doğuşundan bu yana çok tutarlı bir rol gibi görünse de fotoğrafçılık, görünüşte ölmüş ve tuhaf, yeni konfigürasyonlarda yeniden dirilmiştir”. Fotoğrafın gelişen teknolojilerle değişen yapısı ve fotoğrafın oynamaya devam ettiği kilit rolde, sanallık ve dijitallik konusu sıklıkla tartışılan bir konu haline gelmiştir.

Dünyaya ilişkin bakışımızı François Soulages’in de belirttiği üzere, “sonu getirilemez” bir yapıya sahip olan fotoğraflar, artık, görüntü fazlalığına ve görsel doygunluğa ulaşmış, yalnızca geçmişi hatırlatan bir araç olmaktan çıkmış, anlık üretilen ve hızla üretilip hızla unutulan bir veri akışı içerisinde değişime uğramıştır. Dolayısıyla böylesi bir ortamda hem gerçekliğin hem de görsel hafızanın nasıl şekilleneceği üzerine yeniden düşünmek gerekmektedir.

Fotoğrafın aşırı üretimi ve dolaşıma sokulması bireylerin anı biriktirme pratiklerini etkili bir şekilde değiştirdiği gibi, hatırlama biçimlerini de dönüştürmüştür. İmajların sayısız kez çoğaltılabildiği, paylaşılabildiği ve tüketilebildiği bu çağda, her anın belgelenmesi gerektiğine dair üzerinde bir baskı hisseden günümüz insanı, ironik bir şekilde ürettiği bu imgelerin birçoğunu zaman içinde unutmakta ve neredeyse hiç hatırlayamamaktadır. Dijitalleşmenin sonucunda yaşanan yoğun görsel üretim ve tüketimi bireysel belleği dışsallaştırarak, hatırlama süreçlerini teknolojiye bağımlı hale getirmekte ve bireysel belleği zayıflatmaktadır. Doğal hatırlama sürecinin giderek kaybolmaya başlaması ve ortaya çıkan yeni bellek durumu Andrew Hoskins’in (2001:334) de belirttiği üzere “Yeni bellek, giderek daha fazla tartışılan bir bellektir.”. Yanı sıra, hipergerçeklik olgusu, bireylerin belleğinin bir yansıması olan geçmiş algısını da değiştirerek, gerçekliğin ortadan kaybolmasına yol açmaktadır.

Gerçekliğin ve Belleğin Yitimi

Gerçeklik, insanların deneyimlerine ve algılarına dayalı olarak farklı şekillerde tanımlanabilmektedir. Var olan şeylerin bir toplamı ve bu şeylerin aynı zamanda nasıl algılandığıyla ilgili olarak gerçeklik kavramı felsefede, bilimde, sanatta ve gündelik hayatta farklı bağlamlarda ele alınmaktadır. Gerçeklik kavramı algısal, epistemolojik, sanatsal, sosyal/kültürel ve sanal/dijital gerçeklik gibi farklı ve geniş açılardan incelenmektedir.

Teknolojik gelişmelerin etkisiyle ve görsel kültürün hızla dönüşmesiyle birlikte fotoğrafların gerçeklikle olan ilişkisi, köklü bir biçimde, değişime uğramıştır. Yaşadığımız dijital çağda manipülasyon teknikleri ve yapay zekâ destekli görsel üretim biçimleri, imgelerin referans aldığı fiziksel gerçeklik ile arasındaki bağı zayıflatmış ve kimi zaman da koparmıştır. Jean Baudrillard’ın hipergerçeklik kavramı çerçevesinde ele alındığında, imajların, yalnızca gerçekliğin bir temsili olmaktan çıkmaları ve kendi başlarına yeni bir gerçeklik yaratmaları sıklıkla başvurulan bir kaynak olmuştur. Kevin Robins, zaman içerisinde değişime uğrayan gerçeklik tanımının gerçeğe olan bakış açışımızı değiştireceğinden bahseder. “Benzetilmiş ve vekaleten işleyen bu gerçekliğin yaratılmasıyla eski gerçekliklerle ilgili düşüncelerimizin, hatta bağlılığımızın tamamen biçim değiştirebileceği söyleniyor.” (Robins, 2020:80). Baudrillard’a (2013:19) göre, “İmajların işlevi gerçekliği yansıtmaktan gerçekliği gizlemeye, gerçekliğin yokluğunu izlemeye, nihayet gerçeklikle hiçbir ilişkisi olmamaya doğru değişmiştir.”. Kim Toffoletti’ye göre ise Baudrillard’ın simülakr ve hipergerçeklik kavramları imajların nasıl çalıştığı hakkında bizlere ipuçları vermektedir; “Bugün kendimizi bulduğumuz simülasyon ve sanallıkla belirlenen dünyaya bizi taşıyan ‘temsil’ ve ‘gerçeklik’ arasındaki değişen ilişki hakkında yardımcı olabilir.” (Toffoletti, 2020:24). Toffoletti, aynı zamanda, Baudrillard’ın “simülakr düzeni”nden bahsederek simülasyon ve hipergerçeklik kavramlarının üçüncü simülakr düzeni içerisinde yer aldığına değinmektedir. Dolayısıyla fotoğrafın ontolojik olarak gerçek bir temel referansa sahip olup olmadığını belirlemek, artık neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Baudrillard’a göre “bu evren ‘binaire’ 0/1 (ikili yapı) bir sayısal işlem evrenine” dönüşmektedir (Baudrillard, 2019:67). Dijitalleşme ile imajların hiç görülmemiş bir şekilde çoğalması ve yayılması aynı zamanda hatırlama pratiklerini dönüştürmüş, hipergerçeklik olgusu da bireylerin gerçeklik algısını değiştirmiştir. Bellek ve gerçeklik arasındaki bu dönüşüm, kültür ve medya çalışmalarının temel araştırma alanlarından birisi haline gelmiştir.

Gerçekliğin ve belleğin yitimini anlamlandırmak sadece teknolojik ilerlemelerin değil aynı zamanda, fotoğraf sonrası dinamiklerin de analiz edilmesini gerektirmektedir. Çağımızın hızla değişen görsel kültür ortamında, bu fotoğraf sonrasını tanımlayan post-fotoğraf kavramı, fotoğrafın, geleneksel bellek işlevlerinden uzaklaşarak anlık bir iletişim aracına dönüşmesini ifade eder (Fontcuberta, 2015). Fotoğrafların birer arşiv veya hatırlama nesnesi olmaktan çıkarak, anlık etkileşim ve hızlı tüketim araçlarına evrilmesi, bireylerin bellek süreçlerini de dönüştürmektedir (Zylinska, 2017). Yanı sıra, yapay zekâ destekli görseller, filtreler ve dijital manipülasyon teknikleri, bireylerin gerçeklik algısını kökten değiştirmekte ve bireylerin gördükleri ile yaşadıkları arasındaki sınırları belirsiz hale getirmektedir (Manovich, 2002). Fotoğraf ve görselliğin hipergerçeklik üretimi için bir araç haline gelmesi, bireylerin bellek süreçleriyle birlikte gerçeklik algısını da dönüştürmektedir. Zamanın izlerini taşıyan bir gerçekliğin yok olup gittiği bu iki katmanlı yapıda, artık belleğe ait izler de silinmektedir.

Sonuç

Gerçekliğe dair izlerin endişe verici bir şekilde eksik olduğu günümüz fotoğraflarında, bu eksikliğin yaratmış olduğu bir bellek yitiminden de bahsetmek mümkündür. Dijital çağın bizlere sunmuş olduğu olanaklar, gerçeklik ve bellek arasındaki sıkı ilişkinin değişmesine yol açarak hem toplumsal, hem kültürel hem de bireysel düzeyde, belleksiz bir algı biçimi ortaya çıkartmaktadır. Gerçeklik ve bellek yitimi, birbirine paralel işleyen ancak farklı dinamiklere sahip iki süreç olarak kavrandığında, gerçeklik yitimi, hipergerçekliğin etkisiyle simüle edilmiş görüntülerin fiziksel dünyayla olan bağlarını koparması, temsillerin gerçekliğin yerini alması ve bireyin hakikat ile kurduğu ilişkinin yapay olarak yeniden inşa edilmesi sürecine katkı sağlamaktadır. Bellek yitimi ise toplumların ve bireylerin geçmişle kurduğu ilişkinin zayıflamasına, hatırlama pratiklerinin git gide dijital arşive devredilmesine ve sürekli artmaya devam eden görsel enflasyonun unutmanın hızlandırılmasına teşvik etmektedir. Gerçeklik yitimi ve bellek yitimi arasındaki temel ayrışım; belleğin yitim sürecinin daha çok bireysel ve kolektif hatırlama mekanizmalarının zayıflamasıyla bağlantılıyken, gerçeklik yitimi ise daha çok bilişsel, algısal ve duyusal düzeyde, fiziksel dünyadan bir kopuş şeklindedir. Nitekim, bu iki süreç birbirinden bağımsız değildir ve dijital ortamda sürekli olarak üretilen, dolaşıma sokulan ve tüketilen görsellerin önlenemez aşırı yoğunluğu, hem unutmayı hızlandırmakta hem de gerçekliği temsil eden imajların anlamını yitirmesine neden olmaktadır. Gerçeklik ve bellek yitimi bir yandan hatırlama ve unutma arasındaki sınırları belirsizleştirirken diğer yandan yapay gerçekliklerle bireylerin zihnini kalıcı olarak meşgul etmektedir. Fotoğrafik görüntü üretme biçimi üzerine yapılan araştırmalarda, güncel verilere göre, dünya üzerinde çekilen ve depolanan fotoğraf sayısında, 2025’te daha önceki yıllara göre bir artış olacağı ve 2029’a kadar da sabit bir doğrusal oranda artmaya devam edeceği öngörülmektedir. Üretilen bu fotoğrafların çoğunun akıllı iletişim cihazları tarafından gerçekleştirileceği düşünüldüğünde, bu yıl içerisinde geçen yıla oranla %6’lık bir artış ile dünya çapında, yaklaşık 1,9 trilyon fotoğraf çekileceği hesaplanmaktadır.

Sonuç olarak, medya teknolojilerinin ve dijitalleşmenin hızlı gelişimi gerçeklik ve bellek algısının dönüşümünü kaçınılmaz bir hale getirmektedir. Dijital medya pratikleri ve görsel enflasyon, bireylerin geçmişle ve gerçeklikle kurmuş oldukları bağları sarsıcı bir şekilde değiştirerek, belleğin ve gerçekliğin anlamını değiştirmektedir.

Günümüz görsel kültürü çerçevesinden bakıldığında, gerçeklik ve bellek kavramlarını yeniden düşünmek, teknolojik gelişmelerin insan algısı üzerindeki etkilerini sorgulamak ve ortaya çıkan dönüşümün sosyal, kültürel, sanatsal, toplumsal ve bireysel sonuçlarını analiz etmek, görsel çalışmalar açısından, oldukça kritik bir gereklilik haline gelmektedir.

KAYNAKÇA

  • Baudrillard, J. (2013); Simülakrlar ve Simülasyon; Doğu Batı, Ankara.
  • Baudrillard, J. (2019); Şeytana Satılan Ruh yada Kötülüğün Egemenliği; Doğu Batı, Ankara.
  • Connerton, P. (2021); Modernite Nasıl Unutturur; Sel, İstanbul.
  • Fontcuberta, J. (2015); The Post-Photographic Condition; Mack.
  • Hoskins, A; (2001); New Memory: Mediating History; Historical Journal of Film, Radio and Television; Vol:21, No:4.
  • Jurgensen, N. (2024); Sosyal Fotoğraf: Fotoğraf ve Sosyal Medya; Espas Sanat Kuram, İstanbul.
  • Manovich, L. (2002); The Language of New Media; MIT Press.
  • Murray, S. (2008); Digital Images, Photo-Sharing, and Our Shifting Notions of Everyday Aesthetics; Journal of Visual Culture.
  • Rampley, M. (2023); Geçmiş Şeyleri Hatırlamak; Ketebe, İstanbul.
  • Ricoeur, P. (2020); Hafıza, Tarih, Unutuş; Metis, İstanbul.
  • Robins, K. (2020); İmaj, Görmenin Kültür ve Politikası; Ayrıntı, İstanbul.
  • Schofield, M., P. (2024); Camera Phantasma: Reframing Virtual Photographies in the Age of AI; The International Journal of Research into New Media Technologies, Vol: 30 (2).
  • Van Dijck, J. (2007); Mediated Memories in the Digital Age; Stanford University Press.
  • Yates, F., A. (2020); Hafıza Sanatı; Metis, İstanbul.
  • Zylinska, J. (2017) ; Nonhuman Photography; MIT Press.
    İnternet Kaynakça
  • Rise Above Research; https://riseaboveresearch.com/reports/

Master | MASTER

ABSTRACT

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

KEYWORDS

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

BIOGRAPHY

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

Sanat tarihçisi, Eleştirmen, Küratör / Art Historian, Critic, Curator
TÜRKİYE
Doç. Dr. Altınbaş Üniversitesi Ortak Dersler Bölümü; firat.arapoglu@altinbas.edu.tr

ÖZGEÇMİŞ

Sanat tarihçisi, eleştirmen ve bağımsız küratör olarak İstanbul’da yaşayan Fırat Arapoğlu, Altınbaş Üniversitesinde Ortak Dersler Bölümü’nde Doç. Dr. olarak çalışmaktadır. Türkiye ve yurt dışında birçok serginin küratörlüğünü yapmıştır.
Yakın tarihli projeleri arasında Anita Taylor, Moonraker Solo sergi (2024, Vision Art Platform, İstanbul), Bir Varış Bir Yokuş, Ahmet Rüstem & Hakan Sorar solo sergi (2024, Vision Art Platform, İstanbul), Bir Rüya Açılır, Aida Mahmudova solo sergi (2024, Vision Art Platform, İstanbul), Fire, Albena Baeva solo sergi (2024, Collect Gallery, İstanbul), Çoklu Perspektifte, Grup Sergisi (2022-2023, YARAT, Bakü) Diğer Kentsel Düzen(ler), Sophia Grancharova solo sergi (2022, the ICA, Sofya), Kazı İzleri, Uluslararası Gezici Sergi (2022, İstanbul, Dundee, Barcelona), 6. Uluslararası İstanbul Çocuk ve Gençlik Bienali (2022, İstanbul), “Unutulmayan Gelecek”, Krassimir Terziev solo sergi (2019, Versus Art Projects, İstanbul) sayılabilir. 3. Çanakkale Bienali, 3. ve 4. Uluslararası Mardin Bienalleri ve 1. Akdeniz Çağdaş Sanat Bienali’nin eş-küratörlüğünü yapmıştır.
Türkiye’de ve yurtdışında katkıda bulunduğu sanat dergileri arasında Sanat Dünyamız, Genç Sanat, Art-İst Modern & Actual, ICE, ARTAM, Art Unlimited, Eleştirel Kültür, RH+, İstanbul Art News, ArtDog İstanbul, Varlık ve Flash Art sayılabilir. Sanat ve sanat eğitimi üzerine makaleler yazmış, ulusal ve uluslararası sempozyumlarda bildiriler sunmuş ve kitap bölümleri kaleme almıştır. İstanbul Modern Sanat Müzesi, Moda Sahnesi, Atölye Maçka, Narmanlı Sanat, Nazım Hikmet Kültür Merkezi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde konuşmalar ve atölyeler gerçekleştirmiştir.
Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği üyesidir.

Fırat ARAPOĞLU | Çağdaş Sanatta Fotoğraf: İdeoloji, Sermaye ve Direniş

ÖZET

Fotoğraf, başlangıcından bu yana, gerçeklik algısının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Ancak dijital yeniden-üretim, yapay zekâ ve imgelerin her yerde hazır ve nazır olduğu bir çağda, fotoğraf ve çağdaş sanat arasındaki ilişki derin değişimler geçirmektedir. Bu araştırma, fotoğrafı eleştirel bir perspektiften inceleyerek, medyumun sermaye, ideoloji ve direniş yapıları içinde nasıl işlediğini analiz etmektedir. Walter Benjamin, Guy Debord ve kapitalizmin eleştirmenlerinin teorilerinden yararlanan bu çalışma, fotoğrafın hem bir ideolojik güçlendirme aracı hem de potansiyel bir devrimci eleştiri alanı olarak ikili rolünü araştırmaktadır. Araştırma üç temel alana odaklanmaktadır: fotoğrafın metalaşması, görüntü ekonomisinde emeğin dönüşümü ve fotoğrafın geç kapitalizmin gösterisindeki işlevi.

ANAHTAR KELİMELER

Fotoğraf, Sermaye, İdeoloji

Giriş
Fotoğrafın gerçekliği temsil etme niteliği, onu, belgeleme, sanatsal ifade ve politik direnişin temel bir aracı haline getirmiştir. Ancak algoritmik üretim ve sonsuz dijital çoğaltım çağında, fotoğrafın rolü giderek belirsizleşmektedir. Bu araştırma, çağdaş sanatta fotoğrafı eleştirel bir perspektiften inceleyerek, şu sorulara yanıt aramaktadır: Fotoğraf kapitalist sistem içinde nasıl bir işlev görüyor? Teknoloji, fotoğrafın emek ve değerle olan ilişkisini ne ölçüde değiştirmiştir? Fotoğraf hala bir direniş aracı olarak hizmet edebilir mi yoksa gösteri tarafından tamamen absorbe edilmiş midir?

1. Fotoğraf ve İdeoloji
Louis Althusser'in Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA) kavramı, kurumların ideolojiyi sürdürmek ve egemen sınıf çıkarlarının hakimiyetini korumak üzere nasıl işlediğini anlamak için eleştirel bir çerçeve sunmaktadır. Zorlama yoluyla işleyen Devletin Baskıcı Aygıtlarının aksine, DİA'lar, ideoloji yoluyla işleyerek, bireyleri özneler haline getirir (Althusser, L., 2003).

Fotoğrafın ideolojik işleviyse algılanan nesnelliği nedeniyle özellikle önemlidir. Susan Sontag (2005) ve John Tagg'in (1988) öne sürdüğü gibi, fotoğraflar genellikle gerçekliğin olgusal kayıtları olarak görülür, ancak doğaları gereği, inşa edilmişlerdir ve iktidar yapılarına derinden bağlıdırlar. Medyada, reklamcılıkta, gözetimde veya sanatta fotoğraf, algıyı ve toplumsal davranışı koşullandıran ideolojik bir güç olarak işlemektedir.

Althusser; medya, eğitim ve din kurumları ve kültürel üretimler de dahil olmak üzere, çeşitli DİA’lar tanımlar. Bu aygıtlar, ideolojiyi doğal görünen yollarla üretir ve yeniden-üretir, böylece egemen sınıfın değerlerinin hakimiyetini sürdürür (2004). DİA'lar kamu bilincini koşullandıran görsel anlatıları seçerek, çerçeveleyerek ve yayarak, bu süreçte oldukça önemli bir rol oynar.
Örneğin, foto-muhabirliği olayların nasıl anlaşıldığını ve hatırlandığını şekillendiren güçlü bir ideolojik müdahale aracıdır. Roland Barthes, fotoğrafların gerçekliği tasvir etmekle kalmayıp ona nasıl anlam yüklediğini vurgulamıştır (1996). Haber medyasındaki görüntülerin seçimi kamuoyunu etkileyerek egemen ideolojik konumları güçlendirir. Nick Ut'un Napalm Kız (1972) veya Eddie Adams'ın Bir Vietkong Mahkumunun İdamı (1968) gibi ikonik savaş fotoğrafları, politik söylemleri ve kamusal duyguları şekillendirerek imgelerin tarihsel bilinci nasıl inşa ettiğini göstermiştir. (Görsel 1 ve 2).

Nick Ut, Napalm Kız, 1972

Reklam fotoğrafçılığı da arzuyu inşa ederek ve tüketimi normalleştirerek kapitalist ideolojiyi sürdürür. Judith Williamson’ın belirttiği gibi, reklam görüntüleri yalnızca ürün satmakla kalmaz, toplumsal cinsiyet, sınıf ve kimlikle ilgili ideolojik mesajlar da kodlar (2000). Bununla birlikte fotoğraf, aynı zamanda, devletin gözetiminde iktidarın ve toplumsal kontrolün pekiştirilmesinde kullanılan bir araçtır. Michel Foucault, fotoğraf dahil olmak üzere görsel teknolojilerin nasıl biyoiktidar araçları olarak işlev gördüğünü, nüfusları nasıl kategorize ettiğini ve düzenlediğini tartışmıştır (1992). Alphonse Bertillon'un kriminolojideki antropometrik fotoğrafçılığından çağdaş yüz tanıma sistemlerine kadar, fotoğrafçılık bireyleri sınıflandırmak, gözetlemek ve kontrol etmek için kullanılmış ve genellikle, ırk ve sınıf temelli güç hiyerarşilerini pekiştirmiştir.

Alphonse Bertillo'un antropometrik veri sayfası

Böylece fotoğraf nötr bir araç değil, toplumsal gerçekliği şekillendiren ideolojik bir aygıt olarak görülmektedir ve bir DİA olarak gazetecilik, reklamcılık, gözetleme ve sanat aracılığıyla işlev görerek egemen ideolojilerin inşasına ve yeniden-üretimine katkıda bulunur.

2. Fotoğraf ve Sermaye
Marksist teori, sanatı, tarihsel materyalizmin geniş ölçekli sosyo-ekonomik çerçevesi içine yerleştirir. Sanayileşmenin bir ürünü olarak fotoğraf, kapitalist üretimin çelişkilerini somutlaştırır; yani imge üretimini demokratikleştirirken aynı zamanda meta kültürünü de güçlendirir. Marx'ın meta fetişizmi analizi, bir yandan fotoğrafın estetik veya toplumsal değeriyle birlikte aynı zamanda piyasa güçleri tarafından şekillendirilen bir nesne olarak anlaşılabileceğini göstermektedir (2011).

Başlangıçta hakiki temsiller olarak algılanan fotoğraflar, küresel sanat piyasasında metalaşmış mallar haline gelmiştir. Değişim değerleri çoğu zaman kullanım değerlerinin önüne geçerek kapitalist üretim biçimlerini pekiştirmektedir. Walter Benjamin'in ufuk açıcı makalesi Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı, mekanik yeniden-üretimin sanatın işlevini nasıl dönüştürdüğüne dair Marksist bir eleştiri sunar. Benjamin, makalenin ikinci bölümünün girişinde şunu belirtir: “En etkin düzeydeki yeniden-üretimde bile eksik olan bir yan vardır: sanat yapıtının şimdi ve burada’lığı -başka bir deyişle, bulunduğu yerde biriciklik niteliğini taşıyan varlığı.” (Benjamin, 2007; 53).

Guy Debord da imgelerin kapitalist ideolojinin sürdürülmesindeki rolünü eleştirir. Çağdaş sanatta merkezi bir araç olan fotoğraf, hiper-görünürlük, kitlesel yeniden-üretim ve dolaşım yoluyla bu gösteriye katkıda bulunur. Debord “Genel anlamda gösteri, yaşamın somut tersyüz edilişi olarak, canlı olmayanın özerk devinimidir.” tespitiyle gerçeklikten kopan imgelerin, kendi başlarına bir yaşam sürerek, yabancılaşmayı pekiştirdiğini savunur (1996). Fotoğraf, özellikle de kitlesel olarak yeniden-üretilen biçimiyle, yaşanmış deneyimleri metalaştırılmış temsillere dönüştürerek bu süreci örneklemektedir. Reklamcılıkta, gazetecilikte ve sosyal medyada görüntüler doğrudan deneyimin yerini alarak, algıları ve arzuları kapitalist çıkarlara hizmet edecek şekilde şekillendirir. Debord'un belirttiği gibi, “Doğrudan yaşanmış olan her şey, yerini bir temsile bırakarak uzaklaşmıştır.” (1996).

Debord'un meta fetişizmi eleştirisi, Walter Benjamin'in mekanik yeniden üretim kavramıyla örtüşmektedir. Debord, “Gösteri, öyle bir birikim aşamasındaki sermayedir ki, imaj haline gelir.” diyerek, görsel kültürün onu üreten ekonomik yapılardan nasıl ayrılamaz olduğunu vurgular (1996). Fotoğraf, yeniden-üretilebilirliği ile görsel deneyimin metalaşmasını örneklemektedir. İkonik fotoğraflar sanat piyasasında yüksek değerli metalar olarak alınıp satılmakta, bu da medium’u, kapitalist değişim sistemlerinin içine daha da fazla yerleştirmektedir.

3. Direniş
Fotoğraf genellikle egemen ideolojiyle uyumlu olsa da bir direniş alanı olarak işlev görebilir. Martha Rosler’ın İki Yetersiz Tanımlayıcı Sistemde Bowery (1974-75) ve Allan Sekula’nın Balık Hikayesi (1995) çalışmaları, toplumsal eşitsizlikleri ifşa ederek ve kapitalist hakikati sorgulayarak, hegemonik anlatılara meydan okur. Bu tür karşı-hegemonik fotoğrafik pratikler, dünyayı görmenin ve anlamanın alternatif yollarını sunarak ideolojik uyumluluğu bozar.

Martha Rosler, İki Yetersiz Tanımlayıcı Sistemde Bowery (The Bowery in Two Inadequate Descriptive Systems), 1974-75
Allan Sekula, Balık Hikayesi’nden (Fish Story),1993

Fotoğrafçılık, uzun zamandır, kapitalizme karşı muhalif direniş için güçlü bir araç olmuş, sistemik eşitsizlikleri eleştirmek, sömürüyü ifşa etmek ve ezilenlerin seslerini yükseltmek adına önemli bir araç olarak hizmet etmiştir. Fotoğrafçılar, egemen anlatılara meydan okuyan görüntüleri yakalayarak, kapitalist sistem tarafından yayılan filtrelenmiş imgeleri tarihsel olarak bozmuşlardır. Örneğin, Büyük Buhran sırasında Dorothea Lange gibi fotoğrafçılar, ekonomik çöküşün neden olduğu yoksulluk ve yerinden edilmenin sert gerçeklerini belgeleyerek, kamuoyunu, kontrolsüz kapitalizmin maliyetiyle yüzleşmeye zorlamıştır.

Dorothea Lange, Göçmen Anne (Migrant Mother), 1936

Günümüzde, fotoğraf bir direniş biçimi olarak hizmet etmeye devam etmektedir. Yes Men ve Subvertising gibi grupların kolektif çalışmaları, kapitalist sistemlerin saçmalıklarını ve adaletsizliklerini açığa çıkararak, kurumsal markalaşma ve tüketim kültürünün altını oymak için fotoğrafik hiciv kullanmaktadır.

Yes Men, Gerçeğe Sahip Çıkın, Çalışanlarınıza Ödeme Yapın (Own The Reality, Pay Your Workers), 2023

Fotoğrafın dijital platformlar aracılığıyla geniş çapta dolaşıma girebilmesi, direniş potansiyelini daha da güçlendirmektedir. Black Lives Matter hareketi veya iklim grevlerine dair sosyal medya kampanyaları, kolektif eylemi harekete geçirmek; ırksal ve çevresel adaletsizlikleri sürdüren kapitalist yapılara meydan okumak için fotoğrafı kullanmaktadır.

The All-Nite Images, New York'ta düzenlenen Black Lives Matter gösterisinde pankart taşıyan protestocular, 2014

Sanat piyasası uzun zamandır kültürel ve ekonomik değerlerin kesiştiği bir alan olmuştur. Son yıllarda, tarihsel olarak yeniden-üretilebilirlik ve demokratikleşme ile ilişkilendirilen bir mecra olan fotoğraf, sanat müzayedelerinde merkezi bir ürün haline gelmiştir. Andreas Gursky ve Cindy Sherman gibi sanatçılar, eşi benzeri görülmemiş bir finansal başarı elde etmişlerdir.

Marksist teori, kapitalizm altında tüm kültürel üretim biçimlerinin metalaşmaya tabi olduğunu göstermektedir ve fotoğraf da teknik olarak yeniden-üretilebilir olmasına rağmen, bu süreçten kaçamamıştır. Fotoğraf piyasası auranın nadirlik, özgünlük ve markalaşma yoluyla yapay olarak yeniden inşa edilebileceğini göstermektedir (Benjamin, 2007). Arzın bu şekilde kasıtlı olarak sınırlandırılması, Marx'ın, üretimin toplumsal ilişkilerinin metanın gizemiyle örtbas edildiği meta fetişizmi analiziyle örtüşmektedir (2011).

Sanat piyasasının spekülatif doğası, fiyatların genellikle içsel sanatsal değerden ziyade öngörülen gelecekteki değer tarafından yönlendirildiği fotoğrafçılık durumunda özellikle belirgindir. David Harvey, Charles Newman'dan yaptığı alıntıyla geç kapitalizmin, sanatın sermaye birikimi için bir araç haline geldiği kültürün finansallaşması ile karakterize olduğunu belirtir (Harvey, D.,1997; Newman, C., 1984). Marksist teori işçilerin emeklerinin ürünlerine yabancılaştığı kapitalizmde, emeğin yabancılaşmasını vurgular (Marx, 2011). Fotoğrafçılık bağlamında bu yabancılaşma, sanatsal emeğin fetişleştirilmesiyle daha da derinleşmektedir. Sanatçının adı bir marka haline gelir ve emeği, yaratıcı içeriği için değil değişim değeri için değerlendirilir.

Fotoğrafçılığın metalaşması, kültürün giderek daha fazla kâr ve birikim zorunlulukları altına girdiği geç kapitalizmdeki daha geniş eğilimleri yansıtmaktadır. Bu sürece direnmek için, sanat ve değer arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmek, değişim değeri yerine kullanım değerine öncelik vermek; daha demokratik ve eşitlikçi bir kültürel alanı teşvik etmek gerekmektedir (Jameson, 2008). Bununla birlikte, karşı-hegemonik bir araç olarak potansiyeli, fotoğrafın ideolojik sistemlere gömülü olmakla birlikte, aynı zamanda onlara meydan okuma ve onları altüst etme kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, fotoğrafik pratiklerle eleştirel bir ilişki, ideolojik müdahale ve direnişteki rolünü anlamak için elzemdir.

KAYNAKÇA

  • Althusser, L. (2003); İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, çev. Alp Tümertekin, İthaki Yayınları, İstanbul.
  • Althusser, L. (2004); Lenin ve Felsefe, çev: Bülent Aksoy, Erol Tulpar & Murat Belge, İletişim Yayınları, İstanbul.
  • Barthes, R (1996); Camera Lucida: Fotoğraf Üzerine Düşünceler, çev: Reha Akçakaya, Altıkırkbeş Yayın, İstanbul.
  • Benjamin, W. (2007); Pasajlar, çev. Ahmet Cemal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
  • Debord, G. (1996); Gösteri Toplumu, çev. Ayşen Ekmekçi & Okşan Taşkent, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
  • Foucault, M. (1992); Hapishanenin Doğuşu, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.
  • Harvey, D. (1997); Postmodernliğin Durumu, çev. Sungur Savran, Metis Yayınları, İstanbul.
  • Jameson, F. (2008); Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, çev. Nuri Plümer & Abdülkadir Gölcü, Nirengi Nirengi Kitap, Ankara.
  • Marx, K. (2011); Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi Cilt:1, çev. Mehmet Selik & Nail Satlıgan, Yordam Kitap, İstanbul.
  • Newman, C. (1984); The Post-Modern Aura: The Act of Fiction in an Age of Inflation, Salmagundi, S.63-64, Bahar-Yaz, s.3-199.
  • Sontag, S. (2005); Fotoğraf Üzerine, çev. Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, İstanbul.
  • Tagg, J. (1988); The Burden of Representation: Essays on Photographies and Histories, MacMillan Education, UK.
  • Williamson, J. (2000); Reklamların Dili: Reklamlarda Anlam ve İdeoloji, çev: Ahmet Fethi, Ütopya Yayınevi, Ankara

Fırat ARAPOĞLU | Photography in Contemporary Art: Ideology, Capital and Resistance

ABSTRACT

Photography has played an essential role in shaping the perception of reality since its inception. However, in an age of digital reproduction, artificial intelligence, and the omnipresence of images, the relationship between photography and contemporary art is undergoing profound changes. This research examines photography from a critical perspective, analyzing how the medium operates within structures of capital, ideology, and resistance. Drawing on the theories of Walter Benjamin, Guy Debord and critics of capitalism, this study explores the dual role of photography as both a means of ideological reinforcement and a potential site of revolutionary critique. The research focuses on three key areas: the commodification of photography, the transformation of labor in the image economy, and the function of photography in the spectacle of late capitalism.

KEYWORDS

Photography, Capital, Ideology

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

ÖZGEÇMİŞ

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

Master | MASTER

ÖZET

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

ANAHTAR KELİMELER

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.


Master | MASTER

ABSTRACT

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

KEYWORDS

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

BIOGRAPHY

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

Akademisyen, Araştırmacı / Academician, Researcher
TÜRKİYE
Prof. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi,
Sanat Bölümü, Bileşik Sanatlar Anasanat Dalı rsahiner@yildiz.edu.tr

Genellikle hakikat olarak adlandırılan şey, kesin bir dille ifade etmek gerekirse, köpürtülmüş bir hiçliktir. ~ Hugo Ball

Rıfat ŞAHİNER | Gerçekleri Söylemek: Jenny Holzer’in Işık Hattında Hakikatler ve Gizler

ÖZET

Hakikat ötesi (post-truth) dönemin söylem düzenine ve enformasyon aşırılığına odaklandığımızda, sanatın, bu süreçte sistemin işleyişine karşı farklı taktik ve stratejilerle söylem yapılarını ve düzmece gerçekliği yerinden etmesi, sistemin içine sızarak oradaki arızaları açığa vurması ve karar alma mekanizmalarını teşhir etmesi elzem hale gelmiştir. Amerikalı sanatçı Jenny Holzer’in 70’lerin ikinci yarısından beri giriştiği “gerçekliğe ilişkin söylem üretimi” günümüzde de en güncel etkinliklerde, dünyanın genel hakikatini (!) kurcalamak adına, bir farkındalık yaratabiliyor mu? Yıllardır Amerikan toplumunun sorunlarına kışkırtıcı dizeleriyle, aforizmalarıyla meydan okuyan Holzer, artık yetmişini geçtiği bugünlerde, halen dinç bir enerjiyle ABD’deki iç ve dış politik ve toplumsal sorunlara ne denli dokunabiliyor?

Bir hakikat oyununda gerçek varlıklar gibi algılanan ya da belli durumları ayırt edici hale getiren ifadeler, aforizmalar, direktif ya da komutlar işe yarayabilir mi? Sözün ve söylemin kolayca bir manipülatif unsur, sahte ve yalan haberlerin gerçeklikten daha gerçek hale geldiği böylesi bir süreçte, dilsel olana ne denli dayanabiliriz? Bilhassa, doğrudan dil oyunları üzerine çalışan bir sanatçının aforizmalarından, “Gerçekler”inden (Truisms) yola çıktığımızda, mevcut politizasyon dalgasında, iç ve dış politikadaki söz oyunlarının arkasına sızılabilir mi? İnternetin ve sosyal medyadaki dilsel akış ve anlam üretimi karşısında, Holzer’ın tavrı artık gerilemiş midir? Günümüz sanatının en önemli sanat mabetlerinden birinde yaptığı bu retrospektif sergi, Holzer’ın küresel ölçekte devam etmekte olan savaşlara dair ortaya koyduğu eleştirileri daha çekimser kılmış mıdır? Müzenin ideolojik kapsayıcılığı kamusal alanı etkin biçimde kullanan sanatçının tutumunda ve söyleminde ikircikli bir durumu ortaya çıkarır mı? İşte tüm bu sorulara Holzer’ın henüz geçtiğimiz yıl Solomon R. Guggenheim Museum’da açılan “Light Line” (Işık Hattı) başlıklı sergisinden hareketle yanıt bulmaya çalışacağız.

ANAHTAR KELİMELER

Gerçeklik, Hakikat, Işık Hattı, Kışkırtıcı Denemeler, Hakikat Ötesi,


Rıfat ŞAHİNER | TELLING the TRUTH: TRUTH and SECRETS in JENNY HOLZER’S LIGHT LINE

What is often called truth is, to put it bluntly, a frothy nothingness. ~ Hugo Ball

ABSTRACT

When we focus on the discourse order and information excess of the post-truth era, it has become essential for art to dislodge discourse structures and false reality with different tactics and strategies against the functioning of the system, to infiltrate the system to expose the failures there and to expose decision-making mechanisms. Does the American artist Jenny Holzer’s “production of discourse on reality”, which she has been engaged in since the second half of the 70’s, raise awareness of the general truth (!) of the world in the most current events? To what extent can Holzer, who has been challenging the problems of American society with her provocative verses and aphorisms for years, still touch the domestic and foreign political and social problems in the US with her vigorous energy now that she is over seventy?

Can expressions, aphorisms, directives or commands that are perceived as real entities or that distinguish certain situations work in a game of truth? To what extent can we rely on the linguistic in a process in which speech and discourse can easily become a manipulative element and fake and fake news more real than reality? Has Holzer’s attitude regressed in the face of the linguistic flow and production of meaning on the internet and social media? Has this retrospective exhibition in one of the most important art spaces of contemporary art made Holzer’s criticism of the ongoing wars on a global scale more reserved? Does the ideological inclusiveness of the museum reveal an ambivalence in the attitude and discourse of the artist who uses public space effectively? We will try to answer all these questions with reference to Holzer’s exhibition “Light Line”, which opened last year at the Solomon R. Guggenheim Museum.

KEYWORDS

Truisms, Truth, Light Line, Inflammatory Essays, Post-Truth

Fotoğraf Sanatçısı / Photographer
silvabingazstudio@gmail.com
TÜRKİYE

ÖZGEÇMİŞ

Türk ve Ermeni kökenli bir fotoğrafçı olan Silva Bingaz (d. Malatya), İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyor. Eserlerinde, hümanist değerlere odaklanarak ve otoritenin dayattığı hiyerarşiden kendini koruma çabasıyla insan ruhunu en basit şekilde ortaya çıkarmaya çalışır. Kent manzaraları ve bireylerin portreleri, zaman ve mekân özelliklerinin ötesinde bir şehrin üzerindeki perdeyi kaldırmaya çalışırken, doğum ve ölüm, erkeklik ve güç, aşk ve bilinmeyene göndermeler yapar.

Sanatçının kişisel sergi ve özel projeleri; “Opus 3c”, Öktem&Aykut, İstanbul (2025); “Kayıp”, “İmalat-hane”, İstanbul (2023); “Beyan”, “Riverrun”, İstanbul (2019); “Kayıp”, “Empire Projects”, İstanbul (2017); “Balat”, “Öktem&Aykut”, İstanbul, (2015); “Doğu’nun Kıyısı”, “Pilevneli Project”, İstanbul (2013); “Beyan”, Diyarbakır Fotoğraf Festivali, Diyarbakır (2013); “Kıyı” & “Beyan”, Fotoğrafevi, İstanbul (2011); “Japan Works”, EU-Japan Festival, Tottori (2011); “Japan Works”, European Capital of Culture, İstanbul (2010); “Kıyı”, Photo Biennial, Thessaloniki (2008); “Kıyı”, ULİS Fotofest, DEPO, İstanbul (2007); “Beyan”, Minister of Culture Galleries, Sofia and Plovdiv (2004).

Grup sergileri arasında “Günaydın, ben yatmaya gidiyorum!”, Ka Mekân, Ankara (2025); “Night of the Year”, “Les Rencontres de la photographie d'Arles”, (2024); “Kolektif İyileşme”, “Metrohan”, İstanbul (2023); “Yüzümden Bu Camdan Gözyaşlarını”, Perasma, İstanbul (2023); “Zamane İstanbulları”, Pera Müzesi, İstanbul (2022); “Nu pour tous, tous pour nu!”, Espaces Sinibaldi, Arles (2022); “Gerçek Sevgi İz Bırakmaz”, Galerist, İstanbul (2022); “Kritik Mesafe”, “Ariel Sanat”, İstanbul (2017); “Büyük Çayır”, Ariel Sanat, İstanbul (2015); “Journeys: Wanderings in Contemporary Turkey”, “Espace Louis Vuitton”, Paris (2012); “Tekinsiz Karşılaşmalar”, İstanbul Modern, İstanbul (2011); “Komşu”, İstanbul (2009); “EU Women”, NY Photofestival, Ideal Glass Gallery, New York (2008); “EU Women”, Galerie Cobertura, Sevilla; Les Instant Chavirés, Paris; and Foto Festival Lodz (2007).

Silva BİNGAZ | Bir Proje: Varoluşun Kıyısı

ÖZET

Dünyanın neresine gidersem gideyim, hep aynı kozayı örmeye çalışıyorum. Aslında anlatmaya çalıştığım şey bir ülke bir şehir ya da bir kıyı değil: varoluşun kıyısı. Bazen, benden bile bağımsız tekil görüntülerle, bazen de epizodik girişlerle yapılanan, neredeyse zamansız ve mekânsız bir uydurmaca. Cervantes, Dostoyevski, Calvino, Kafka, Kundera, Pamuk, Murakami gibi ve benzeri romancılar ve edebiyatçılar bir şekilde endüstriyel zamanların vicdanını oluşturmaya çalıştılar. Ben de bu uydurmacayı yaparken esas itibariyle edebiyattan etkileniyorum diyebilirim. Zamandan ve mekândan kaçınma arzumda tıpkı roman sanatı gibi endüstriyel zamanların yıkıcılığı karşısında bir vicdan oluşturma arzusuyla ilgili.

Kıyı projemde aşka, ölüme, doğuma, erkeğe, eril dünyaya cinsiyetler arasında çatışmalara, paylaşılamayana göndermeler yapılırken bir şey daha vardır ki o da benim kimliğimde, yani benim kadın kimliğimde, aynı zamanda bir kadının erkeğe dokunuşu söz konusudur. Erkeğe, erile, eril olana, eril dünyaya dokunuşu söz konusudur. Bu dünyaya dokunuşu söz konusudur.
Bu serideki epizodik girişlerden bir tanesi de ölüme veya sona yönelik bir gönderme. Aslında hayatın sonunun ne olduğunu bilmiyorum. Burada hayatın sonu diyorum fakat aslında söylemek istediğim yaşam ve ölüm aralığının nasıl olduğunu hayal etmek. Bir şekilde ölümün varlığında doğumun sancısını çekmek gibi.

ANAHTAR KELİMELER

Varoluş, Tekil Görüntüler, Endüstriyel Zamanlar, Eril Dünya


Silva BİNGAZ | A Project: The Coast of Existence

ABSTRACT

Wherever I go in the world, I always try to weave the same cocoon. In fact, what I am trying to describe is not a country, a city or a coast, but the coast of existence. It is an almost timeless and spaceless fabrication, sometimes structured with singular images independent of me, sometimes with episodic entries. Novelists and literary figures such as Cervantes, Dostoevsky, Calvino, Kafka, Kundera, Pamuk, Murakami and others have somehow tried to form the conscience of industrial times. I can say that I am mainly influenced by literature in making this fabrication. My desire to avoid time and space is related to the desire to form a conscience against the destructiveness of industrial times, just like the art of the novel.

In my Coast project, while references are made to love, death, birth, man, the masculine world, conflicts between the sexes, the unshareable, there is something else, which is that in my identity, that is, in my female identity, there is also a woman touching a man. It is about her touching the man, the masculine, the masculine world. It is about touching this world.
One of the episodic entries in this series is a reference to death or the end. I don't actually know what the end of life is. I say the end of life here, but what I really mean is to imagine what the interval between life and death is like. It's somehow like suffering the pain of birth in the presence of death.

KEYWORDS

Existence, Single Images, Industrial Times, Masculine World

BIOGRAPHY

Silva Bingaz (b. Malatya), a photographer of Turkish and Armenian origins, lives and works in İstanbul. In her works, she attempts to reveal the human soul in the simplest way possible by focusing on its created values and efforts to protect itself from the hierarchy imposed by authority. Her images of urban landscapes and portraits of individuals allude to birth and death, masculinity and strength, and love and the unknown, all while searching to lift the veil on a city, beyond the specifics of time and place.

The solo exhibitions and special projects include “Opus 3c”, “Öktem&Aykut”, Istanbul (2025); “Loss”, “İmalat-hane”, Bursa (2023); “Beyan”, “Riverrun”, Istanbul (2019); “Loss”, “Empire Projects”, Istanbul (2017); “Balat”, “Öktem&Aykut”, Istanbul, (2015); “Coast of the East”, “Pilevneli Project”, Istanbul (2013); “Beyan”, Diyarbakır Photography Festival, Diyarbakır (2013); “Coast” & “Beyan”, Fotoğrafevi, Istanbul (2011); “Japan Works”, EU-Japan Festival, Tottori (2011); “Japan Works”, European Capital of Culture, Istanbul (2010); “Coast”, Photo Biennial, Thessaloniki (2008); “Coast”, ULİS Fotofest, DEPO, Istanbul (2007); “Beyan”, Minister of Culture Galleries, Sofia and Plovdiv (2004).

Recent group exhibitions include “Good Morning, I’m off to bed!”, Ka Space, Ankara (2025); “Night of the Year”, “Les Rencontres de la photographie d'Arles”, (2024); “Collective Healing”, “Metrohan”, Istanbul (2023); “From off my Countenance These Glassy Tears”, “Perasma”, Istanbul (2023); “Istanbul’s Today”, Pera Museum, Istanbul (2022); “Nu pour tous, tous pour nu!”, “Espaces Sinibaldi”, Arles (2022); “True Love Leaves No Traces”, Galerist, Istanbul (2022); “Critical Distance”, Ariel Sanat, Istanbul (2017); “Meadow of the Tempest”, Ariel Sanat, Istanbul (2015); “Journeys: Wanderings in Contemporary Turkey”, Espace Louis Vuitton, Paris (2012); “Uncanny Encounters”, İstanbul Modern, Istanbul (2011); “Neighbourhood”, Istanbul (2009); “EU Women”, NY Photofestival, Ideal Glass Gallery, New York (2008); “EU Women”, Galerie Cobertura, Sevilla; Les Instant Chavirés, Paris; and Foto Festival Lodz (2007).

Küratör, Espas Yayınevi Genel Yayın Yönetmeni / Curator, Editor-in-Chief of Espas Publishing House
espashuseyin@gmail.com
TÜRKİYE

ÖZGEÇMİŞ

Hüseyin Yılmaz, 1968 yılında Malatya’da doğdu. Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf Bölümü’nü bitirdi. 2010 yılında, Espas Sanat Kuram Yayınları’nda ortak kurucu olarak yer aldı. Halen bu yayınevinde, genel yayın yönetmeni olarak çalışmaya devam etmektedir.
Sokak Fotoğrafçılığı (Clive Scott), Fotoğrafçı Olmak (David Hurn/Bill Jay), Çağımızın Tanıkları: Belgesel Fotoğrafçılar Anlatıyor (Ken Light), Görsel Sosyoloji (Douglas Harper), kitaplarını Türkçe’ye çevirdi. Fotoğrafçının Eğitimi, Fotoğraf Felsefesi kitaplarında ortak çevirmen olarak yer aldı. Çok sayıda fotoğraf kitabının editörlüğünü yaptı.
2013’te, Bursa Fotoğraf festivalinde küratör olarak yer aldı. 2014-2017 yılları arasında, Fotoistanbul Uluslararası Fotoğraf Festivali’nde, Küratör olarak çalıştı.
Halen Ercümend Kalmık Müzesi’nde küratör olarak çalışmaktadır. İstanbul’da çalışmakta ve yaşamaktadır.

Hüseyin YILMAZ | Dijital ve Yapay Zekâ Çağında Fotoğraf Yayıncılığının Dönüşümü: Olanaklar ve Olasılıklar

ÖZET

Yüzyılda, matbaanın insanlığın hayatına girmesiyle birlikte, sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş büyük bir hız kazandı. Sözün düşüşü ve yazılı kültürün bu yükselişi, toplumlar tarihinde önemli gelişmelere yol açtığı gibi, toplumsal hafızanın kaydını ve görselleştirilmesini sağladı.

Yüzyılda hızla gelişen dijitalleşme ve Yapay Zekâ Çağı kültürü, hafızayı, kağıt metin yüzeyinden ekran yüzeyine, analog süreçleri dijital süreçlere taşırken, insanlık tarihinde, yeni bir kırılmayı ve süreci getiriyor. Bu yeni devrimsel dönüşümün yayıncılık sektörünü nasıl etkileyeceği, ne gibi dönüşümler yaratacağı fotoğraf yayıncılığı bağlamında irdelenecektir.

ANAHTAR KELİMELER

Dijitalleşme, Yayıncılıkta Dönüşüm, Toplumsal Hafıza


Hüseyin YILMAZ | The Transformation of Photo Publishing in the Age of Digital and Artificial Intelligence: Opportunities and Possibilities

ABSTRACT

In the 12th century, with the introduction of the printing press, the transition from oral to written culture gained great momentum. The humiliation of the word and the rise of written culture led to important developments in the history of societies and enabled the recording and visualisation of social memory.
In the 21st century, the rapidly developing age of digitalisation and artificial intelligence is bringing a new break and process in human history, as it moves culture and memory from the paper text surface to the screen surface, from analogue to digital processes. How this new revolutionary transformation will affect the publishing sector and what kind of transformations it will create will be analysed in the context of photography publishing.

KEYWORDS

Digitalisation, Transformation of Publishing, Social Memory

Sanatçı, Akademisyen / Artist, Academician
TÜRKİYE

ÖZGEÇMİŞLER

Şirin GAZİALEM *
Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünden 2003 yılında mezun oldu. Üniversite yıllarında başladığı fotoğrafı ve siyah beyaz baskı alanında kendini geliştirmek için 2003 yılında AFSAD’ın 2. Kur Karanlık Oda fotoğraf seminerine katıldı. Sonrasında AFSAD temel eğitim seminerlerinde asistanlık yaparken bir yandan da Gökhan Bulut ile Soyut Atölye, Cengiz Engin ile Kompozit Fotoğraf Atölyesi, Cenap Saryal ile Güneş Baskı Teknikleri Atölyesi, Özcan Yurdalan ile Belgesel Fotoğraf Atölyesi, Kurtuluş Özgen ile Kısa Film Semineri başta olmak üzere çok sayıda fotoğraf ve sinema ile ilgili atölye ve seminerlere katıldı. Bu atölyeler kapsamında yurtiçi ve yurtdışı birçok karma fotoğraf sergisine katıldı. İlk kişisel sergisi “Günebakan”ı Kasım 2018’de Başkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ve ardından Şubat 2019’da Eskişehir Ticaret Odası Galerisi’nde açtı.
2008 yılında üyesi olduğu AFSAD’da temel fotoğraf eğitimi seminerlerinin farklı düzeylerinde eğitmenlik yaptı ve ayrıca Kontrast dergisinde 7 sayı boyunca editörlük görevini yürüttü. Çeşitli fotoğraf yarışmalarında jürilik yaptı.
Yüksek lisans eğitimini, Gazi Üniversitesi, Radyo Televizyon ve Sinema Anabilim Dalında “Sinemada Görüntü-Gerçek İlişkisi” adlı tezi ile 2007 yılında tamamladı. 2008-2009 yılları arasında editör ve fotomuhabiri olarak Ostim Gazetesi’nde çalıştığı sıralarda, Ostim Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışanlara dair kapsamlı bir belgesel fotoğraf arşivi oluşturdu. 2014 yılında “Yön” adlı filmin senaryosunu yazıp ve yönetti. 2020 yılında Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Ana Bilim Dalı’na doktora öğrencisi olarak kabul edildi, halen tez aşamasında doktora öğrenciliği devam etmektedir.
2009 yılından itibaren Başkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Programında öğretim görevlisi olarak çalışan Şirin Gazialem, 2011 yılından itibaren Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Program Başkanlığı görevini de yürütmektedir.
* Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Programı; sirinaydın81@gmail.com

Şebnem Pala GÜZEL *
Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antropoloji bölümünde yüksek lisans ve doktora öğrenimi gördü. 2000’den beri Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nde çalışmakta olan Pala Güzel, halen Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Başkanlığı görevini yürütmektedir.
Şebnem Pala Güzel’in çalışma ve ilgi alanları arasında görsel ve simgesel kültür; görsel etnografi ve etnografik film yer almaktadır.
* Prof. Dr, Başkent Ünivesitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; sebnempa@baskent.edu.tr.

Şirin GAZİALEM, Şebnem Pala GÜZEL | Taklitten Yaratıcılığa, Fotoğrafik Yapım Serüveni: Yapay Zekâ ve Remake

ÖZET

Yapay Zekâ uygulamaları, günümüzde pek çok alanda olduğu gibi, görsel sanatların bir dalı olarak üretim ve sunum alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak mevcut uygulamalar, beraberinde etikle ilgili tartışmaları da gündeme getirmektedir. Yakın zamana kadar, Yapay Zekâ ile oluşturulan görseller fotoğrafik bir imgeden neredeyse ayırt edilemezken, günümüzde Yapay Zekâ ile fotoğraf oluşturmak giderek güçleşmektedir; çünkü özellikle Avrupa ve Amerika’daki sanatçıların, yapıtlarını koruma saikiyle gösterdikleri tepkiler ve telif haklarına yönelik kazanımlar, fotoğraf sanatçılarının haklarının korunmasında etkili olmuştur.

Yapay Zekâya yönelik karşı duruşlara rağmen, yapay zekâda oluşturulan görüntülerin kullanılabileceği en geniş alanın fotoğraf eğitimi olduğu söylenebilir. Fotoğraf teknolojilerindeki yöndeşme ve çeşitliliğin eşlik ettiği bu süreçte, yapay zekâ ile fotoğraf analizi ve geribildirim sistemleri, kullanıcıların, çekimlerini teknik ve estetik açılardan değerlendirmesine olanak tanımaktadır. Bu ön kabulden hareketle bu çalışmada, fotoğraf ve sinema eğitiminde sıklıkla kullanılan tekniklerden biri olan “yeniden yapım süreci” irdelenmektedir. Bu süreç, temel olarak, fotoğraf eğitimi alan öğrencilerin bir fotoğraf sanatçısının ürettiği görüntünün yeniden üretimini içeren, bir “replika”sını çalıştırmayı içermektedir. Böylece kadraj ve kompozisyon, ışık, renk gibi fotoğraf bileşenlerinin taklit edildiği görselliğin mimetik olarak, yeniden oluşturulmak suretiyle öğrenciye kazandırılması amaçlanmaktadır. Ancak bu yeniden yapım süreci, salt mimetik bir pratikten mi ibarettir? Çalışmanın temel argümanı mimetik üretimin de yeniden düşünmeyi ve yaratmayı saklı tutttuğu; dolayısıyla yaratıcı üretimi harekete geçirdiğidir. Bu çalışmada, bir ön yaratım süreci olarak yapay zekânın görüntü analizi konusundaki kullanımı ve klasik fotoğrafik yöntemlerle yapılan replika uygulamalarının yapay zekâ eşliğinde gerçekleştirilen fotoğraf öğretimindeki potansiyelinin ve sınırlılıkların ortaya konması amaçlanmaktadır. Bu yolla öğrencilerin yapay zekâyla elde ettikleri replika görüntülerin fotoğrafa yönelik bilgi edinme ve öğrenmedeki rolünü ve kendi yapım süreçleriyle birlikte yaratıcılığa katkısını karşılaştırmalı bir bakış açısıyla serimlemek hedeflenmektedir.

ANAHTAR KELİMELER

Yapay Zekâ, Yeniden Üretim Süreci, Replika


Şirin GAZİALEM, Şebnem Pala GÜZEL | From Replication to Creativity, The Adventure of Photographic Production: Artificial Intelligence and Remake

ABSTRACT

Artificial intelligence applications are frequently used in the fields of production and presentation as a branch of visual arts, as in many fields today. However, current practices also bring up ethical debates. While until recently, images created with artificial intelligence were almost indistinguishable from a photographic image, today it is becoming increasingly difficult to create photographs with artificial intelligence because the reactions of artists, especially in Europe and America, to protect their works and the gains in copyright have been effective in protecting the rights of photography artists.

Despite the opposition to artificial intelligence, it can be said that photography education is the widest area where images created by artificial intelligence can be used. In this process accompanied by the convergence and diversity in photography technologies, photo analysis and feedback systems with artificial intelligence allow users to evaluate their shots from technical and aesthetic perspectives. Based on this assumption, this study examines the “reconstruction process”, one of the techniques frequently used in photography and cinema education. This process basically involves students studying photography to work on a “replica” of the image produced by a photographer. Thus, it is aimed to provide the students with the visuality in which the components of photography such as framing and composition, light and color are imitated by mimetically recreating them. But is this reconstruction process merely a mimetic practice? The main argument of the study is that mimetic production also reserves rethinking and creation; therefore, it activates creative production. In this study, it is aimed to reveal the use of artificial intelligence in image analysis as a pre-creation process and the potential and limitations of replica applications made with classical photographic methods in teaching photography with artificial intelligence. In this way, it is aimed to present the role of the replica images obtained by students with artificial intelligence in acquiring knowledge and learning about photography and their contribution to creativity together with their own production processes from a comparative perspective.

KEYWORDS

Artificial Intelligence, Reconstruction Process, Replica

Akademisyen, Araştırmacı / Academician, Researcher
Dr.; Öğretim Görevlisi; Zonguldak, Bülent Ecevit Üniversitesi, İletişim Fakültesi; gulaycr@gmail.com
Türkiye

ÖZGEÇMİŞ

Gülay Acar Göktepe, 1984 Ankara doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 2007, Basın ve Yayın Bölümü’nden 2008 yılında mezun oldu. 2017 yılında, Hacettepe Üniversitesi, İletişim Bilimleri Anabilim Dalı’nda, “Modern Aile Tarihinde Fotoğraf ve Anlatı İzinde: Ailedeki Ulus ve Evlatlıkları”; 2019 yılında, Ankara Üniversitesi, Sosyoloji Anabilim Dalı’nda “Ezoterik Toplulukların Sosyolojisi: Masonlar Üzerine Bir İnceleme” başlıklı, yüksek lisans tezlerini tamamladı. Araştırma görevlisi olduğu Hacettepe Üniversitesi, İletişim Bilimleri Anabilim Dalı’nda, “Modern Bir Toplumsal Tip: Koleksiyoncu Üzerine Bir Alan Araştırması” başlıklı teziyle doktorasını aldı.
Zonguldak, Bülent Ecevit Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nde öğretim elemanıdır. Modernite ve Türkiye modernleşmesi, ezoterik öğreti ve topluluklar, bellek çalışmaları, görsel ve maddi kültür çalışmaları akademik ilgi alanlarıdır.

Gülay Acar GÖKTEPE | Fotografİk Görüntünün Gerçekliğine Sosyolojik Bir Bakış

ÖZET

Fotoğraf, icadından bu yana gerçekliği olduğu gibi kaydeden ve böylece belge niteliği taşıyan bir araç olarak kabul edilmiştir. Ancak, hem teknik müdahaleler (kadraj, ışık, renk düzenlemeleri vb.) hem de dijital çağdaki manipülasyon ve reel yaşamda maddi olmayan bir görüntünün yaratılma olanakları (photoshop, Yapay Zekâ destekli üretimler) ile görüntü ve gerçeklik ilişkisi karmaşıklaşmış, fotoğrafın gerçekliği temsil etme kapasitesi daha çok sorgulanır hâle gelmiştir. Bu bildiride görüntü ve gerçeklik ilişkisi, fotografik görüntü üzerinden tartışmaya açılırken, fotoğraf, sosyolojik metodolojide bir araç olarak ele alınmaktadır. Fotoğraf, tüm teknik ve dijital müdahalelere rağmen, hâlâ toplumsal gerçekliği anlamak için güvenilir bir araç olmaya devam edebilir mi? Bildiride bu soruya odaklanarak, fotoğrafın sosyolojik çalışmalarda kullanım biçimlerine değinilerek, bu biçimlerin gerçeklikle ilişkisi sorgulanmaktadır.

Fotoğrafın sosyolojik kullanım biçimleri, tartışmada iki temel kategori altında yapılandırılmıştır: mevcut fotoğrafın kullanımı ve fotoğrafın üretilmesi. Her iki durumda da, fotografik görüntüye ne kadar müdahale edilmiş olursa olsun, sosyolojik araştırmalarda fotoğraf, gerçekliği sunduğu varsayımıyla değerlendirilir. Çünkü sosyoloji, daha genel olarak bilimsel bakış açısı, gerçekliğe ulaşma hedefinden vazgeçemez; bu, bilimin varlık nedenidir. Bu bağlamda, fotoğrafın gerçekliği, onun teknik özelliklerini de içeren anlamı üzerinden şekillenir. Fotoğrafın anlamı, bireysel ve toplumsal bir takım unsurların kesiştiği kavşakta açığa çıkar. Fotoğraf, her ne kadar manipüle edilmiş olsa da, onu üreten bireysel ve toplumsal; bakış açısının, zihniyetin, bilinçdışının gerçekliğini, görünen kadar görünmeyeni de taşır. Burada önemli olan, bir fotoğrafta ya da fotoğrafla görünen sosyal bir sorunu tespit etmekten ziyade, fotoğrafa bilimsel bir soruyla, sosyolojik bir problem çerçevesinde yaklaşabilmektir.

ANAHTAR KELİMELER

Görüntü, Fotoğraf, Gerçeklik, Sosyoloji


Gülay Acar GÖKTEPE | A Sociological Perspective on the Reality of the Photographic Image

ABSTRACT

Photography has been considered a tool that records reality as it is and thus has documentary value since its invention. However, with both technical interventions (framing, light, color arrangements, etc.) and manipulation in the digital age and the possibilities of creating an image that is not material in real life (Photoshop, artificial intelligence-supported productions), the relationship between image and reality has become complex, and the capacity of photography to represent reality has become more questionable. In this paper, the relationship between image and reality is discussed through the photographic image, and photography is considered as a tool in sociological methodology. Despite all the technical and digital interventions, can photography still remain a reliable tool for understanding social reality? Focusing on this question, the paper addresses the ways in which photography is used in sociological studies and questions the relationship between these ways and reality.

The sociological uses of photography are structured in the discussion under two main categories: the use of existing photography and the production of photography. In both cases, whether the photographic image has been manipulated or not, in sociological research the photograph is evaluated with the assumption that it presents reality. Because sociology, and more generally the scientific perspective, cannot give up the goal of reaching reality; this is the raison d'être of science. The reality of photography is shaped by its meaning, which includes its technical characteristics. The meaning of photography is revealed at the intersection of individual and social elements. Photography, no matter how manipulated, conveys the reality of the individual and social perspective, mentality and unconscious that produces it, the invisible as well as the visible. The important thing is to approach a photograph with a scientific question, within the framework of a sociological problematic, rather than identifying a social problem that is visible in or through a photograph.

KEYWORDS

Image, Photography, Reality, Sociology

linkedin facebook pinterest youtube rss twitter instagram facebook-blank rss-blank linkedin-blank pinterest youtube twitter instagram