Sanatçı, Akademisyen / Artist, Academician
TÜRKİYE
Başkent Üniversitesi, Seramik Sanat ve Uygulama Merkezi
sibelaktas@baskent.edu.tr
Sibel Aktaş, Gazi Üniversitesi Seramik Alanında Lisans ve Yüksek Lisans Mezunudur. Eğitim hayatı boyunca seramik sanatı ve teknolojilerine olan ilgisini derinleştirerek, Gazi Üniversitesi'nde Seramik Teknolojileri dersi öğretim elemanı olarak görev yapmıştır. Aktaş, Yüksel Seramik Fabrikası’nda kurmuş olduğu Sanat Atölyesi’nin de yöneticiliğini üstlenmiş ve burada birçok sanatsal projeye imza atmıştır. Şu an Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak görev yapmanın yanı sıra, Başkent Üniversitesi, Seramik Sanat ve Uygulama Merkezi’nin müdürlüğünü yürütmektedir.
Sanat kariyerinde, ulusal ve uluslararası birçok sergiye ve bienale katılarak uluslararası sanat platformlarında yer alan Aktaş, eserlerinde geleneksel ile moderni harmanlayarak, sanatı geniş kitlelere ulaştırmayı hedeflemektedir. Ayrıca sanat alanında aktif projeler geliştirmekte; ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak çeşitli sanat projelerini hayata geçirmektedir. Sanatın gücünü toplumsal fayda için kullanmaya büyük önem veren Sibel Aktaş, dezavantajlı gruplara gönüllü olarak destek sağlamaktadır. Bu bağlamda, Japon Müziği ve Sanatları Derneği’nde Başkan Yardımcılığı, Anadolu Görsel Sanatlar Derneği’nde Yönetim Kurulu Başkanlığı, Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği’nde Yönetim Kurulu Üyeliği, Kağıt Sanatçıları Derneği’nde Yönetim Kurulu Üyeliği gibi, önemli görevlerde bulunmaktadır. Ayrıca, Uluslararası Sanat Yoluyla Eğitim Derneği (InSEA) üyesi olarak, sanat yoluyla eğitim alanında da uluslararası işbirlikleri geliştirmeye devam etmektedir. Sibel Aktaş, sanatın toplumsal etkisini artırmak ve sanatsal üretimle insanlığa katkıda bulunmak amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir.
Sanat, tarih boyunca toplumsal değişimin hem bir yansıması hem de bir katalizörü olmuştur. Toplumsal yapılar sanatı şekillendirirken, sanat da bireylerin ve toplumların düşünce yapısını dönüştürerek kültürel değişime yön verir. Sanatçılar, eserleri aracılığıyla savaş, yoksulluk, çevre kirliliği, ırkçılık ve cinsiyet eşitsizliği gibi sorunlara dikkat çekerek farkındalık yaratır. Sanat, estetik bir üretim olmanın ötesinde, politik, sosyolojik ve felsefi bir ifade alanıdır. Enstelasyon sanatı, izleyiciyi aktif bir katılımcı yaparak toplumsal değişim süreçlerinde daha etkili bir rol oynar. Sosyal ve politik sanat hareketleri, 20. yüzyılda güçlenerek sanatın kolektif bir değişim dinamiği yaratmasına olanak sağlamıştır.
Sanat, Toplumsal Değişim, Kültürel Hafıza, Enstelasyon, Eleştirel Sanat, Adorno, Benjamin, Bourdieu, Rancière, Bourriaud
Giriş
Sanat, tarih boyunca toplumsal değişimin hem bir yansıması hem de bir katalizörü olmuştur. Sanatçılar, eserleri aracılığıyla mevcut sosyo-politik yapıyı eleştirirken, aynı zamanda izleyicilere farklı gerçeklikler sunarak toplumun dönüşümüne katkıda bulunurlar. Sanat, yalnızca bireysel bir yaratım süreci değil, aynı zamanda ideolojik, kültürel ve toplumsal olarak şekillendirilen bir olgudur (Bourdieu, 1979). Özellikle modern ve çağdaş sanat anlayışında, sanatın yalnızca estetik bir değer taşımaktan öte, bir düşünce ve eleştiri platformu olarak gördüğü işlev kabul edilmektedir (Rancière, 2009).
Karl Marx (1867), ideoloji ve sanat ilişkisini ekonomi-politik bağlamda ele alarak, sanatın, üretim ilişkileriyle doğrudan bağlantılı olduğunu ve egemen sınıfın ideolojik bir aracı olarak işleyişini uzun süre devam ettirebilceğini söyler. Marx'a göre, üretim araçlarına sahip olan sınıflar, sanatı, değer sistemi yaymak ve toplumsal düzeni meşrulaştırmak için kullanılır (Marx ve Engels, 1845). Bu bağlamda sanat, yalnızca bireysel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda sınıfsal mücadelenin bir varlığıdır. Bu görüş, özellikle Frankfurt Okulları tarafından geliştirilen ve ideolojik olarak gücü yetenlerin elindedir (Horkheimer ve Adorno, 1947).
Theodor W. Adorno (1970), sanatın bireyleri yönlendiren ve mevcut düzeni sorgulamalarını sağlayan, eleştirel bir estetik araç olduğunu savunmuştur. Adorno'ya göre, modern kültür toplumlarında, sanat giderek metalaşmış ve sanayinin bir parçası haline gelmiştir. Kapitalist sistemin özgünlüğü kaybolmuş, tüketim nesnesi haline gelmiş ve eleştirel düşünmeyi sürdürmüştür (Adorno ve Horkheimer, 1947). Ancak avangard sanat akımları ve sıra dışı sanat biçimleri, bu hegemonik düzeni kırarak, toplumsal mirasın önemli araçları haline geldi. Dadaizm, Sürrealizm ve Kavramsal Sanat gibi hareketler, sanatın yalnızca bir estetik deneyim olmadığını, aynı zamanda politik ve kültürel bir biçimde sunulduğunu göstermektedir (Bishop, 2005).
Jacques Rancière (2009), sanatın demokratikleşme sürecinde aktif bir rol oynadığını ve izleyiciyi yalnızca varlığından çıkararak politik bir özneye dönüştürdüğünü savunmaktadır. Rancière'in görüşüne göre, sanat, toplumsal eşitlik desteği veren ve bireyleri düşünme özgürlüğüne yönlendiren bir alan oluşturur. Özellikle enstelasyon sanatı, sanat ve performans sistemi, izleyiciyi sanatın bir parçası haline getirerek, toplumsal dönüşümde etkili olmuştur (Bourriaud, 2002).
Sanatın toplumsal değişimlerindeki rolü, tarihsel açıdan farklı dönemlerde ortaya çıkmaktadır. Orta Çağ'da sanat, daha çok dini ve monarşik bir araç olarak kullanılırken, Rönesans ile birlikte, insan merkezli bir anlatı gelişmiştir (Panofsky, 1955). 19. ve 20. Yüzyıllarda sanatın politikleşmesi, küresel üretimin toplumsal olayların ve devrimlerin bir parçası haline gelmesi sistemin eleştirel bozulması güçlenmiştir (Nochlin, 1971). Özellikle toplumsal devrim sanat, işçi hareketleri ve devrimci mücadelelerde hareketin rolünü vurgulayan bir estetik biçimin sürdürülebilir olduğu vurgulandı (Berger, 1972).
Sanat, yalnızca mevcut toplumsal düzeni yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda bu düzeni değiştirme potansiyeline sahiptir. Nicolas Bourriaud'nun (2002) ortaya koyduğu ilişkisel estetik, sanatın, yalnızca sanatçının yoğunluğundan ibaret olmadığı, izleyicinin de sürece dahil olduğu bir iletişim alanı sürdürüldüğü süre boyunca devam etmektedir. Bu bağlamda, çağdaş sanat pratiği, bireyler arası ilişkilere dönüştürülen bir güç olarak değerlendirilmelidir.
Sanatın toplumsal özelliği statik değil, dinamik bir durumdur. Sanat, yalnızca mevcut gerçekliklerin yansımasıyla kalmaz, aynı zamanda, yeni görünüm biçimlerinin ve toplumsal değişimlerin yaygınlığını sağlar. Bu, sistemin toplumsal dönüşümdeki rolü, çağdaş ve estetik açılardan incelenerek ve sanatın yalnızca bir yaratım süreci değil, aynı zamanda toplumsal bir müdahale aracı olarak ortaya çıkmasıdır.
Sanat ve Toplumsal Sorunlara Dikkat Çekme
Sanat, tarih boyunca toplumsal sorunlara dikkat çekmek için kullanılan, güçlü bir araç olmuştur. Gerek resim, heykel, fotoğraf ve edebiyat, gerekse enstelasyon sanatı ve performans sanatı gibi çağdaş yaklaşımlar, toplumsal adaletsizlikleri, savaşın yıkıcı etkilerini, çevre krizlerini ve insan hakları ihlallerini görünür kılmada etkili olmuştur.
Walter Benjamin (1936), sanatın kitleselleşmesiyle birlikte politik bir araç haline geldiğini, özellikle savaş karşıtı sanat eserlerinin, toplumda farkındalık yaratmada ve muhalif bir söylem oluşturmada, etkili olduğunu belirtmektedir. Savaş ve şiddet karşıtı sanat eserleri sanatın politik yönünü ortaya koyan, önemli örneklerdir. Pablo Picasso’nun Guernica (1937) eseri, İspanya İç Savaşı’ndaki vahşeti ve sivil halkın maruz kaldığı dehşeti anlatan, çarpıcı bir yapıttır. Benzer şekilde, Banksy’nin sokak sanatında sıkça ele aldığı savaş, göçmen krizi ve polis şiddeti temaları, izleyiciyi toplumsal adaletsizlik üzerine düşündüren etkili sanatsal müdahaledir. Çevre bilinci oluşturan sanat çalışmaları, küresel ısınma, kirlilik ve doğal kaynakların tüketimi gibi çevresel tehditleri vurgulamaktadır. Olafur Eliasson’un buzullarla ilgili projeleri ve Agnes Denes’in ekolojik sanat uygulamaları, çevresel farkındalık yaratmada, sanatın gücünü göstermektedir. Sanat, yalnızca bir eleştiri aracı olmakla kalmaz, aynı zamanda çözüm üreten bir platform olarak da işlev görmektedir.
Sanatın Toplumsal Değerleri ve Normları Sorgulama Gücü
Sanat, yalnızca estetik bir üretim biçimi değil, aynı zamanda mevcut normları sorgulayan ve eleştiren bir araçtır. Toplumsal değerler, zaman içinde belirli gruplar tarafından şekillendirilmiş ve kültürel hegemonya içinde, bir norm haline getirilmiştir (Gramsci, 1971). Sanat, bu normları sorgulayarak, bireyleri ve toplumları dönüşüme teşvik eder. Pierre Bourdieu (1979), sanatın sosyal statüyle doğrudan ilişkili olduğunu ve belirli gruplar tarafından kültürel sermaye olarak kullanıldığını savunurken, sanatsal beğeni ve üretim, toplumun belirli sınıfları tarafından bir ayrım aracı haline gelmektedir. Ancak, çağdaş sanat pratikleri, bu ayrımı sorgulayan ve sanatı daha demokratik bir hale getiren yeni yaklaşımlar geliştirmiştir. Örneğin, feminist sanat hareketi kadın sanatçılara alan açarken, toplumsal cinsiyet normlarını eleştiren eserler üretmiştir. Linda Nochlin’in Why Have There Been No Great Women Artists? (1971) adlı makalesi, sanat tarihindeki cinsiyetçi yapıları sorgulayarak, bu alandaki eşitsizliklere dikkat çekmiştir. Barbara Kruger’in tipografi ve görsel sanatları birleştiren çalışmaları da kadın bedeni üzerindeki toplumsal kontrol mekanizmalarını eleştiren, önemli eserler arasındadır.
Günümüzde ise göçmen sanatçılar ve marjinalize edilmiş topluluklar tarafından üretilen eserler, geleneksel normları sarsan ve alternatif anlatılar sunan sanat akımları olarak dikkat çekmektedir.
Sanatın Kültürel Hafızayı Koruma Rolü
Sanat, yalnızca günümüz toplumuna ayna tutmakla kalmaz, aynı zamanda geçmişin önemli olaylarını belgeleme ve aktarma işlevini de yerine getirir. Kültürel hafızanın korunması açısından sanat, toplumsal belleğin oluşturulmasında ve tarihsel olayların unutulmasını önlemede, kritik bir role sahiptir.
Holokost, soykırımlar ve insan hakları ihlalleri üzerine üretilen sanat eserleri, geçmişin travmatik olaylarını hatırlatma ve gelecekte benzer hataların tekrarlanmasını önleme amacı taşır. Almanya’daki Berlin Holokost Anıtı, toplumsal hafızanın bir parçası olarak kamusal alanda yer alırken, Ai Weiwei’nin mülteci krizini ele alan enstalasyonları, sanatın tarihsel belgelerle nasıl ilişkilendiğini gösterirken, yerli halkların sanatını, kültürel mirasın korunmasını ve geleneksel anlatıların modern dünyaya aktarılmasını sağlamaktadır. Avustralya’daki Aborjin sanatı veya Kızılderili sanatçıların eserleri, sömürgecilik sonrası hafıza politikalarının bir parçası olarak büyük önem taşımaktadır.
Sanatın Toplumsal Hareketlere Destek Olma Gücü
Sanat, siyasi ve sosyal hareketlerin destekçisi olarak geniş kitlelere ulaşma gücüne sahiptir. Tarih boyunca sanatçılar, toplumsal hareketleri destekleyen eserler üreterek değişim sürecinde aktif bir rol oynarken, Jacques Rancière (2009), sanatın, toplumsal eşitlik ve özgürlük mücadelelerinde etkili bir araç olduğunu savunmaktadır. Örneğin, Afro-Amerikan sanat hareketi, Amerika’daki sivil haklar mücadelesinin önemli bir parçası olmuştur. Kara Panterler hareketinin görsel propagandaları ve hip-hop kültürünün sanatsal boyutu, sanatın, politik aktivizme entegre olabileceğini gösteren önemli örneklerdir.
Sokak sanatı ve grafiti, günümüzde en etkili toplumsal protesto araçlarından biri haline gelirken; Banksy, JR ve Shepard Fairey gibi sanatçılar, küresel eşitsizlikleri ve baskı mekanizmalarını eleştiren eserler üretmişlerdir. Tahrir Meydanı’ndaki devrim duvar resimleri veya Şili’deki feminist protesto sanatları, sanatın, doğrudan aktivizmle nasıl kesiştiğini göstermektedir.
Sanatın Empati ve Toplumsal Bağları Güçlendirme Etkisi
Sanat, bireyler arasında empati geliştirmeye yardımcı olurken toplumsal bağları da güçlendirmektedir. Nicolas Bourriaud’nun (2002) ilişkisel estetik kavramı, sanatın yalnızca bir bireysel ifade biçimi olmadığını, aynı zamanda insanlar arasındaki ilişkileri dönüştüren bir pratik olduğunu öne sürmektedir. Özellikle katılımcı sanat projeleri, izleyiciyi sanatın içine dahil ederek, bireylerin empati kurmasını sağlar. Marina Abramović’in The Artist is Present (2010) performansı, sanatçının izleyicilerle doğrudan göz teması kurarak duygusal bir bağ oluşturduğu, etkileyici bir deneydir. Benzer şekilde, Yoko Ono’nun Cut Piece adlı performansı, bireylerin birbirleriyle kurdukları ilişkilerde güç dinamiklerini sorgulayan bir sanat pratiği olmuştur. Toplumsal kutuplaşmanın arttığı çağımızda sanat, insanlar arasında duygusal bağlar kuran, kolektif deneyimler yaratan bir alan olarak giderek önem kazanırken, sanat, yalnızca estetik haz sunan bir araç değil, insanları bir araya getiren, farkındalık yaratan ve kolektif dönüşümü tetikleyen bir güçtür.
Sonuç
Sanat, yalnızca toplumu yansıtan bir araç değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümü tetikleyen güçlü bir mekanizmadır. Sanatçılar, eserleriyle mevcut yapıları sorgulayarak kolektif hafızayı canlı tutmakta ve toplumsal bilinç oluşturmaktadır (Adorno, 1970). Sanatın etkisi bireysel farkındalığın ötesine geçerek, geniş kitleleri harekete geçiren ve toplumsal hareketleri destekleyen bir dinamik yaratmaktadır (Benjamin, 1936).
Sanat, bireyler arasındaki ilişkileri dönüştürerek, kültürel çeşitliliği görünür kılan bir platform sunar. Bourdieu (1979), sanatın sosyo-kültürel statüyle doğrudan ilişkili olduğunu; hem güç mekanizmalarını hem de direniş pratiklerini şekillendirdiğini belirtmektedir. Dijitalleşme ve yeni medya sanatı daha erişilebilir hale getirerek, farklı toplulukların seslerini duyurmasına olanak sağlamaktadır.
Sanatın eğitim sistemleriyle entegrasyonu, toplumun geniş kesimlerine erişimini artıracak ve kolektif bilinç oluşturma gücünü daha da pekiştirecektir. Alternatif sanat pratikleri, sanatın etkileşim alanını genişleterek toplumun her kesimiyle diyalog kurmasını sağlayacak ve çok boyutlu bir değişim sürecine katkıda bulunacaktır.
Art has been both a reflection and a catalyst for social change throughout history. While social structures shape art, art also transforms the thinking of individuals, and societies, steering cultural change. Artists raise awareness about global and local issues such as war, poverty, environmental pollution, racism, and gender inequality through their works. Art is not just an aesthetic form of production, but also a political, sociological, and philosophical mode of expression. Installation art allows the viewer to become an active participant, playing a more effective role in social transformation processes. Social and political art movements, especially in the 20th century, have empowered art to create a collective dynamic of change beyond being just an individual form of expression.
Art, Social Transformation, Cultural Memory, Installation, Critical Art, Adorno, Benjamin, Bourdieu, Rancière, Bourriaud
Sibel Aktaş is a graduate of Gazi University in the field of Ceramics, holding both a Bachelor's and a Master's degree. Throughout her academic career, she deepened her interest in ceramic art and technologies and worked as a teaching assistant in Ceramics Technologies at Gazi University. Aktas also served as the manager of the Art Workshop she established at Yüksel Ceramic Factory, where she initiated and completed numerous artistic projects. Currently, she works as a lecturer at the Faculty of Fine Arts, Design, and Architecture at Başkent University, and also serves as the director of the Department of Ceramic Arts and Application. Throughout her artistic career, Aktaş has participated in many national and international exhibitions and biennials, gaining recognition on international art platforms. Her work aims to combine tradition and modernity, making art accessible to a broader audience. In addition, she is actively involved in developing projects in the art field and collaborates with both national and international institutions to realize various artistic initiatives.
Sibel Aktaş places great importance on using the power of art for social good and has volunteered to support disadvantaged groups. She holds significant roles in various organizations, including serving as the Vice President of The Japanese Music and Arts Association, the President of the Board of Directors of The Anatolian Visual Arts Association, a Board Member of The United Painters and Sculptors Association, and a Board Member of The Paper Artists Association. She is also a member of The International Society for Education Through Art (InSEA), where she continues to foster international collaborations in the field of art education. Sibel Aktaş continues to work with the aim of increasing the societal impact of art and contributing to humanity through artistic production.