Mikrofotoğrafçı, Sitoteknolog / Microphotographer, Cytotechnologist
TÜRKİYE
irmaksoldamli@gmail.com

ÖZGEÇMİŞ

1970 Ankara doğumlu olan Irmak Soldamlı, Hacettepe Ünv., Sağlık Hizmetleri Y.O Tıbbi Laboratuvar, İstanbul Ünv., Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Anadolu Ünv., Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümleri’nden mezun oldu. Hacettepe Ünv., Patoloji A.D Sitoloji Ünitesi’nde 32 yıl, Koç Ünv., Hastanesi Patoloji A.D da 1 yıl, Avrupa Sitoloji Dernekleri Federasyonu (EFCS) onaylı sitoteknolog ve eğitmen olarak görevlerde bulunduktan sonra, emekli oldu. Bahçe işleri, tarım, çiçek yetiştirme, kendini geliştirme, fotoğrafçılık, ev dekorasyonu gibi hobilerinin yanı sıra, evinde kurduğu laboratuvarında halen sanatsal amaçlı fotomikrografi çalışmalarına ve fotoğraf eğitmenliğine devam etmekte. Fotomikrografi konusunda deneyimlerini çeşitli dergilerde röportaj, fotoğraf etkinlikleri, blog yazıları vb iletişim araçları aracılığı ile paylaşmaya devam ediyor. Halen Anadolu Ünv. Görsel İletişim Tasarımı öğrencisi.

Fotoğraf alanında etkinlikler
• Algı Fotoğraf Projesi yürütücülüğü (Doğadan Mikro' ya Yaşam Eşleştirmeleri) 2009;
• Kadınca Bakış (Çalışma Grubu) proje yürütücülüğü (AFSAD) 2010
• Kontrast Dergisi (AFSAD) yayım kurulu üyeliği (AFSAD)
• Yakın Plan ve Doğa Fotoğrafçılığı, Pinhole yardımcı eğitmenlikleri (AFSAD)
• FİAP Doğa Bienali Türkiye takımı 2016 (AFSAD)
• PathArt (Patoloji Dernekleri Fed.) UluslararasıFotomikrografi yarışması juri üyeliği ve sergi küratörlüğü 2017
• Clemson Üniversitesi Hooked Mikroskopi Yarışması 1.lik ödülü (https://www.clemson.edu/centers-institutes/light-imaging/contest/2018-winners.html)
• İFOD Uluslararası Fotoğraf günleri davetli sanatçı 2018
• ‘Fotomikrografi’ Retro Basım Yayın ISBN-13 : ‎ 978-6056811203- 2018
• PathArt (Patoloji Dernekleri Fed.) Uluslararası Fotomikrografi yarışması juri üyeliği ve sergi küratörlüğü 2019
• Bursa Fotofest Katılımları (sergi ve gösteri) 2019-2020-2021
• Adafod sunum ve söyleşi (https://www.youtube.com/watch?v=aPOfQZsoi40) 2022
• Doğada Farkındalık Atolyesi Eğitmenliği (AFSAD)2024
• Ulusal ve uluslararası sergi katılımları

IRMAK SOLDAMLI | Gerçeklik, Sanat ve Algıda Seçicilik Bağlamında Fotomikrografi ve Makro Fotografi

ÖZET

Fotomikrografi ve makrofotografi, insan gözünün algılayamayacağı detayları ortaya çıkararak, nesnel gerçeklik ile soyut sanat arasındaki sınırları bulanıklaştıran tekniklerdir. Bu teknikler yalnızca doğada veya yapay ortamlarda bulunan formların görsel ifade edilmesini sağlamakla kalmaz aynı zamanda sanatın doğayı algılama biçimini de genişletir ve fotoğrafın doğası üzerine derinlemesine düşünmeyi tetikleyen önemli araçlardır.
Fotomikrografi, bilimsel amaçlarla da kullanılan çıplak gözle görülmesi mümkün olmayan detayları deneyimlemeyi ifade ederken, makro fotoğrafçılık, küçük nesneleri büyüterek dikkat çekici hale getiren, algıda seçicilik gerektiren deneyimleri ifade eder. Bu bildiride, fotomikrografi ve makro fotoğrafın sanat, gerçeklik ve algıda seçicilik bağlamında nasıl ele alınabileceği incelenecektir.

ANAHTAR KELİMELER

Fotomikrografi, Makrofotografi, Makro Fotoğrafçılık, Sanat, Gerçeklik

Giriş

Fotomikrografi ve makrofotografi, gözle görülemeyecek kadar küçük veya ince detayları, belirli bir büyütme ile görünür hale getirir ve fotoğrafın "gerçeklik" rolüne ilişkin tartışmalara katkıda bulunur. Fotomikrografi, organizmaların hücresel yapılarından veya kristallerin geometrik dizilimlerine kadar doğadaki gizli detayları açığa çıkarır. Makrofotografi ise, objelerin çok yakın çekimleriyle yüzeydeki desenleri ve dokuları inceleyerek, bu unsurların algısal sınırlarını genişletir. Özellikle doğa fotoğrafçılığında, bir kelebek kanadının dokusu veya bir su damlasının içindeki kırınım gibi unsurlar, insan gözünün fark edemeyeceği detayları sanatın bir parçası haline getirir. Bu teknik, doğanın sunduğu ince güzellikleri görünür kılarak, gerçekliğe olan bakış açımızı değiştirir (Smith, 2018).

Bu iki teknik, aynı zamanda fotoğrafın geleneksel anlamda gerçekliği yansıtmaktan öteye geçebileceğini gösterir. İnsan gözünün fark edemediği boyutlar, bu tür fotoğraflarla izleyicilere aktarılır, dolayısıyla fotoğrafın gerçeklik ve temsil ilişkisi sorgulanmaya başlanır. Görülemeyen detayların dışavurumu olarak fotoğrafı, mekan ve zamanın ötesinde bir anlam taşıyan bir araç olarak konumlandırır.

Fotomikrografi ve makro fotoğrafta kullanılan kontrast teknikleri, renklendirme ve görüntü işleme yöntemleri, doğrudan gerçeği yansıtmayabilir. Dolayısıyla, elde edilen görüntüler, bir manipülasyon sürecinden geçerek farklı bir anlam kazanır (Frankel & Whitesides, 2009). Bu durum, bu tekniklerin gerçekliği olduğu gibi yansıtmak yerine, onu yorumlayan bir görsel dil sunduğunu göstermektedir.

Bu bağlamda, hem fotomikrografi hem de makro fotoğrafçılık, nesnel gerçeklikten yola çıkar ve onu farklı bir perspektiften yorumlayarak yeniden biçimlendirir. Yüksek büyütme oranları ve özel optik teknikler sayesinde, nesnelerin doğal halinden koparılarak yeni ve farklı imgeler yaratılırken izleyiciyi gerçekliği sorgulatan bir sürece yönlendirir.

Sonuç

Fotomikrografi ve makrofotografi, fotoğrafik gerçekliği soyut sanata ve deneysel sanat anlayışına taşıyan önemli araçlar olabilir. Fotoğrafın gerçekliği temsil etme kapasitesini, soyutlamaya ve farklı anlam katmanlarına dönüştürme gücüne sahiptir. Gerçeklik ve soyut sanatın kesişiminde, hem teknik hem de estetik bir yenilik sunar. Bu iki teknik, fotoğrafın sadece bir kayıt aracı olmanın ötesine geçerek, görsel algının sınırlarını zorlar ve izleyiciye gerçeklik ve düş arasında yeni bir anlam dünyası açar. Gerçeklik ve soyutlama arasındaki bu geçiş, sanatın farklı disiplinleriyle olan etkileşimini de güçlendirir.

Fotomikrografi ve makro fotoğrafçılık, sıradan nesneleri olağanüstü görsel estetik ile ön plana çıkarırken bilimsel sanatın gerçekliği; algıda seçiciliğe, sanat eserlerine ve sanatçılara önemli etkileri olmuştur. Sanatçıları sonsuzluk ve bilinmezlik kavramları üzerine düşünmeye teşvik ederken, izleyicisine somuttan soyuta zengin görsel perspektif olanağı sunar. Bu özellikleri ile insanın evrene bakışını yeniden şekillendiren önemli bir araç olmaya devam etmektedir ve gelecekte, bilim ve sanat arasındaki etkileşim arttıkça, mikro ve makro dünyaların sanata etkisi daha da derinleşecektir.

KAYNAKÇA

  • Bradley, J. (2021); Microscopic Visions: The Art and Science of Microphotography. Cambridge University Press.
  • Frankel, F., Whitesides, G. M. (2009); No Small Matter: Science on the Nanoscale. Harvard University Press.
  • Henderson, J. (2017); Art in the Invisible: Aesthetics of Microscopy. Oxford University Press.
  • Jones, R. (2020); Macro Photography: The Hidden World of Detail. National Geographic.
  • Smith, T. (2018); Close-Up Nature: Exploring the Beauty of Macro Photography. Aperture.
  • Keller, P. (2019).; Understanding Magnification in Photography: From Macro to Micro. Princeton University Press.

IRMAK SOLDAMLI | Photomicrography and Macro Photography in the Context of Reality, Art, and Selectivity in Perception

ABSTRACT

Photomicrography and macro photography are techniques that reveal details beyond the capability of the human eye, blurring the boundaries between objective reality and abstract art. These techniques not only allow for the visual expression of forms found in nature or artificial environments, but also expand the way art perceives nature. They are important tools that provoke deeper reflection on the nature of photography itself.
Photomicrography refers to the experience of details that cannot be seen with the naked eye and is also used for scientific purposes, while macrophotography refers to the experience of magnifying small objects and making them remarkable, which requires selectivity of perception. This paper explores how photomicrography and macrophotography can be approached in the context of art, reality, and selectivity in perception.

KEYWORDS

Photomicrography, Macrophotography, Macro Photography, Art, Reality

BIOGRAPHY

Born in Ankara in 1970, Irmak Soldamlı graduated from Hacettepe Unv. Health Services Y.O. Medical Laboratory, Istanbul Unv. Faculty of Health Sciences and Anadolu Unv. Photography and Videography Departments. She worked for 32 years in the Cytology Unit of the Department of Pathology at Hacettepe University and for 1 year in the Department of Pathology at Koç University Hospital. She also served as a cytotechnologist and trainer certified by the European Federation of Cytology Societies (EFCS) before retiring.
In addition to her hobbies, which include gardening, agriculture, flower cultivation, personal development, photography, and home decoration, she continues to pursue artistic photomicrography in the laboratory she established at home. She also works as a photography instructor. She shares her expertise in photomicrography through interviews, photography events, blog posts, and various communication platforms. Currently, she is a student in the Visual Communication Design program at Anadolu University.

Photography Activities
• Project Coordinator of the "Perception Photography Project – Life Matches from Nature to Micro" (2009)
• Project Coordinator of "A Feminine Perspective" (AFSAD, 2010)
• Editorial Board Member of Kontrast Magazine (AFSAD)
• Assistant Instructor for Close-Up and Nature Photography, as well as Pinhole Photography (AFSAD)
• Member of the Turkish team at the FIAP Nature Biennial (AFSAD, 2016)
• Jury Member and Exhibition Curator for the PathArt International Photomicrography Competition (Pathology Societies Federation, 2017)
• 1st Place Award in the Clemson University Hooked on Microscopy Contest (2018)
• Clemson University Contest Winners
• Guest Artist at IFOD International Photography Days (2018)
• Author of "Photomicrography", Retro Basım Yayın, ISBN-13: 978-6056811203 (2018)
• Jury Member and Exhibition Curator for the PathArt International Photomicrography Competition (2019)
• Participant in Bursa Fotofest Exhibitions and Presentations (2019-2020-2021)
• Presentation and Talk at Adafod (YouTube Link, 2022)
• Instructor for the Nature Awareness Workshop (AFSAD, 2024)
• Participation in various national and international exhibitions.

Fotoğraf Sanatçısı / Photographer
TÜRKİYE
E-posta: bekir.kirac@gmail.com; Instagram: @bekirkirac_art (Fotoğraf ve sergi paylaşımları, sanat içerikleri); Instagram: @synthetica (Yapay zekâ temelli koleksiyonlar); web: www.syntheticadesign.com

ÖZGEÇMİŞ

Bekir Kıraç Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Maden Mühendisliği okudu. Başkent Üniversitesinde İşletme Bölümü’nde lisans üstü eğitimi yaptı. 1993 yılından itibaren, fotoğraf ve dijital sanat alanlarında çalışmalarını yürütmektedir. Ayrıca yapay zekâ tabanlı yaratıcılık alanlarında da çalışmalar yapmaktadır. Kendi fotoğraf ve dijital sanat stüdyosunda, 2015 yılından beri çalışmaktadır.
Pek çok solo (“… and Woman”; ExPercepta; Alegori; Alchemy) sergi düzenledi ve karma sergilere katıldı. Dijital sanat ve fotoğraf, yapay zekâ ile sanatın geleceği, yapay zekânın yaratıcı kullanımı konularını ele alan konuşma ve sunumlar yaptı.

Bekir KIRAÇ | Yapay Zekâ ve Sanat: Sanatçının Yok Oluşu mu, Yoksa Evrimi mi?

ÖZET

Sanatın tarihi, teknolojik yeniliklerle şekillenmiş ve her dönemde yeni araçlar, üretim biçimleri ve estetik anlayışlar ortaya çıkmıştır. Fotoğrafın icadı, sanatın görsel temsilinde nasıl radikal bir dönüşüm yarattıysa, günümüzde, Yapay Zekâ (YZ) da benzer bir dönüşümü tüm sanat disiplinleri üzerinde gerçekleştirmektedir. Dijital devrimle birlikte, sanatçının zanaatkârlık ve teknik bilgiyle kurduğu bağ değişirken, sanatın yaratıcılık, rastlantısallık ve kolektif hafıza ile ilişkisi de dönüşmektedir.
Bu bildiride, YZ’nin sanat ve fotoğraf üzerindeki etkileri dört temel başlık altında ele alınmaktadır: 1) Teknoloji ve Sanat: YZ, sanat üretiminde yeni bir araç olarak, zanaat anlayışını ve üretim süreçlerini dönüştürmektedir. 2) Rastlantısallığın Bilinçli Kullanımı: YZ’nin sunduğu sözde rastlantısallık, sanatçılara bilinçli estetik seçimler yapma olanağı tanımaktadır. 3) Bütüne Katkı, Bütünden Destek: YZ, sanatçının bu kolektif hafızayı kullanmasını ve gizil uzayı (latent space) keşfetmesini sağlayarak sanatın sınırlarını genişletmektedir. 4) Üslup ve Ötesi: Sanatçıların üslupları artık tek bir kimlik üzerinden değil, değişken ve çok katmanlı bir yapı içinde değerlendirilmektedir.

ANAHTAR KELİMELER

Yapay Zekâ, Sanat, Fotoğraf, Gerçeklik, Üslup, Teknoloji, Gizil Uzay, Kolektif Sanat

Giriş

“Gerçeklik" ve "sanat" kültürel bağlamlardan ve dönemsel değişimlerden bağımsız düşünülemez; bu da, tanımlanmalarının zorluğuna işaret eder. İnsan, gerçekliğini, kendi bakış açısından oluşturur. Farklı kişisel gerçekliklerin paylaşılan yönleri, mutlak gerçekliğin bu olduğu izlenimini yaratır. Dil, kavramlarımız ve tanımlarımız, iletişimin en yalın ve etkili şekilde gerçekleşmesini sağlamak üzere, bu ortak alanda şekillenmiştir. Kavramsal sanat, iletişimin bizi hapsettiği sözde gerçeklik alanını kalıcı biçimde dönüştürerek genişletir. Böyle bir dönüştürmede fotoğraf, diğer tüm sanat dallarından daha büyük bir güce sahiptir. Çünkü fotoğraf, "objektif" aracılığıyla gerçekliği kaydederek, "nesnellik" iddiasıyla ortaya çıkar. Sanatçı, ortak gerçekliğimiz içinde var olan ancak fark edilmeyen unsurları ortaya çıkarttığı gibi, algılananları da farklı bir perspektiften sunar. Bu unsurlar arasındaki ilişkileri yeniden tanımlayarak farklı örüntüler oluşturur.

Teknolojik gelişmeler, sanat ve gerçeklik ilişkisinde, yeni bir döneme kapı açmaktadır. Dijital devrim ve Yapay Zekâ (YZ) uygulamaları, sanatçılara yeni görsel ve kavramsal şablonlar sunarak eserlerini şekillendirmelerine, farklı üsluplar arasında hızlıca geçiş yapmalarına ve yaratıcılıklarını zenginleştirmelerine olanak tanımaktadır. Takip eden 4 bölümde teknolojinin sanatla kesişimi, rastlantısallığın bilinçli şekilde kullanılışının YZ ile nasıl farklı bir boyuta ulaştığı ve YZ’nin, sanat üretiminde, bir "kolektif hafıza" olarak konumlanması ve üslup anlayışını nasıl değiştirdiği ele alınacaktır.

Bu bildiride, yazarın kişisel sanat pratiği ve deneyimlerine dayalı bir yaklaşım/yorum ortaya konulmaktadır.

Teknoloji Değiştikçe Sanat Nasıl Değişiyor?

Tarih boyunca gelişen teknoloji, sanatçıya yeni fırsatlar sunmuş ve bunlar da kaçınılmaz olarak önemli değişimler yaratmıştır. Bunların temelinde, sanatın üretim süreçlerindeki teknik ve zanaatsal dönüşümler yer almaktadır.

Örneğin fotoğraf alanında 1990’lı yıllarda emek ve zaman yoğun karanlık oda süreçleri, dijital teknolojilerle birlikte neredeyse ortadan kalktı. Bu dönüşüm, başlangıçta, fotoğrafın özüne yönelik tehdit ve zanaatın yok oluşu olarak algılanmış olsa da zaman, fotoğrafın sanatsal değerinin kullanılan araçların veya sürecin karmaşıklığından değil sanatçının kavramsal derinliğinden, estetik anlatımından ve özgün yaratıcılığından kaynaklandığını gösterdi.

YZ ve beyin-makine arayüzleri alanındaki gelişmeler böyle devam ederse bir süre sonra, sanatçılar zihinlerindekileri doğrudan, geleneksel bir üretim sürecine ihtiyaç duymadan sanatsevere ulaştırma imkanına sahip olacaklardır. Bir eserin sadece görsel ya da işitsel olarak değil, aynı zamanda, tüm duyularla deneyimlenmesi mümkün olabilecektir. Bu durum, sanatçı için daha önce zanaatsal veya teknik kısıtlar nedeniyle ifade edilememiş kurguları özgürce paylaşma imkanı sunarken, sanatsever için ise eseri bizzat sanatçının zihninden aracısız ve dolaysız biçimde deneyimleme fırsatı sağlayacaktır.

Böyle bir dünyada teknoloji, sanatın üretim yöntemlerini dönüştürmekle yetinmeyecek; aynı zamanda sanatçı ve izleyici arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayarak, sanatın ne olduğu, sanatçının kim olduğu ve sanat deneyiminin nasıl yaşandığı konusunda köklü bir değişim yaratacaktır.

Rastlantısallığın Bilinçli Kullanımı

Rastlantısallık, sanat tarihinde önemli bir yaratıcı unsur olarak hep var olmuştur. Sürrealistlerin bilinç dışı süreçlere yönelik deneylerinden soyut dışavurumcuların spontane fırça darbelerine kadar birçok sanatsal üretim biçimi, rastlantısallığı bilinçli bir yaratım aracına dönüştürmüştür.

Günümüzde YZ teknolojileriyle birlikte rastlantısallık kavramı farklı bir boyuta taşınmıştır. Çok kaba bir tarifle YZ, büyük veri kümelerindeki örüntüleri tanıyıp, belirli bir rastlantısallık içinde insanın anlam verebileceği çıktılar üreten, istatistiksel bir sistem olarak tanımlanabilir. Ancak burada söz konusu olan, gerçek anlamda bir rastlantısallık değil sözde rastlantısallıktır [1].
YZ devasa veri kümeleri içinde bağlantıları kurarken belirlenmiş sınırlar dahilinde seçimler yapar. Böylelikle ortaya çıkan sonuçlar hem öngörülemez hem de kontrollüdür. Dahası, başlangıç parametreleri (seed) [2] bilindiğinde bu sonuçlar tekrar üretilebilir. Temelde iki farklı YZ türü vardır:

  • Metin-metin tabanlı YZ sistemleri [3], verilen metinsel girdilerden metin tabanlı çıktılar oluşturur. Burada rastlantısallık dil katmanlarında gerçekleşir: hikâyeler, şiirler ve kavramsal içerikler üretilir. Görsel sanatlar açısından bu tür sistemler, genellikle kavramsal alt yapı oluşturma ve düşünsel çerçeve geliştirme aşamasında yardımcı olur.
  • Metin-görsel/Görsel-görsel tabanlı YZ sistemleri [4] ise metin/görsel girdileri piksel düzeyinde görsellere dönüştürür. Bu sistemler fotoğraflar, resimler ve diğer görsellerden oluşan geniş veri tabanlarında eğitilmiş modellerdir. Rastlantısal unsurlar burada çok daha görünürdür; verilen komut (prompt) [5] veya görsele dayalı olarak her seferinde farklı, ancak belirli sınırlar içinde kalan görsel senaryolar ortaya çıkar. [6]

Cartier-Bresson’un karar anı (decisive moment) kavramı, fotoğrafçının doğru anı ve görüntüyü yakalama sezgisine işaret eder. Ancak bu doğru an, çoğu zaman tamamen kontrol edilemez dış dünyada, rastlantısal unsurların birleşimiyle ortaya çıkar. Bu noktada, Peter Lik’in ünlü Ghost fotoğrafı iyi bir örnektir. Lik, Arizona’daki Antilop Kanyonu’nda, kum taneciklerinin havada asılı kaldığı anı yakalayarak, doğada kendiliğinden var olan rastlantısal bir durumu sanatsal bir forma dönüştürmüştür.

Peter Lik, Ghost

YZ ile çalışan bir fotoğraf sanatçısı istediği şartları stüdyoda oluşturmak veya doğada doğru anı beklemek yerine, sistem tarafından üretilen sayısız olasılık arasından bir görüntü seçer, onu yönlendirir ve kendi sanatsal anlatısını oluşturmak için istediği bağlamda kullanır. Böylece, rastlantısallık, artık yalnızca dış dünyada kontrolsüzce var olan ve yakalanması gereken bir an olmaktan çıkar; sanatçının bilinçli yönlendirmeleriyle kontrol edilebilen ve şekillendirilebilen bir araca dönüşür. Fotoğraf özelinde sanat, önceki zamanlarla kıyaslandığında, çok daha dinamik ve keşfe açık bir süreç haline gelir. YZ, saniyeler içinde sayısız varyasyon üreterek, sanatçının daha önce fark edemediği görsel ilişkileri ve biçimleri yüzeye çıkarmasına olanak tanır. Bu varyasyon miktarı, yalnızca tek bir komut için bile, herhangi bir insanın ömrü boyunca durmadan inceleyebileceğinden katbekat fazladır. Böylece, YZ’nin sunduğu rastlantısal zenginlik, sanatçının bilinçli seçimleriyle birleşerek tam anlamıyla yaratıcı bir sürece dönüşür.

Bütüne Katkı, Bütünden Destek

Sanatçılar, ürettikleri her eserle, bireysel olarak hareket etseler bile, insanın sanat anlayışı ve üretimi adına ortak bir dil oluşturan kolektif sanat hafızasına katkıda bulunurlar. YZ’nın devreye girmesiyle sanatın kolektif doğası daha görünür hale gelmiştir. Sanatçılar yalnızca geçmiş ustalardan değil YZ’nın sunduğu geniş veri havuzu sayesinde, daha önce haberdar bile olmadıkları sanatçılardan da beslenmekte ve kendi eserleriyle bu bütünü genişletmektedir. YZ, eğitiminde kullanılmış görsel verileri sentezleyerek yeni imgeler üretirken, sanatçının sürece yön veriş biçimi sanatsal içeriğin değerini belirler. YZ’nın sunduğu içerikler, doğrudan ve sorgusuz şekilde kullanıldığında, yaratıcı süreci sınırlandıran mekanik bir tekrar döngüsüne dönüşebilir. Böyle bir kullanım, gündelik ya da profesyonel ihtiyaçları karşılayabilir; ancak sanatsal bir derinlik taşımaz. Hatta bu süreç, bir arama motoruna anahtar kelimeler girip, çıkan görsellerden rastgele birini seçmeye benzer. Oysa sanatçının rolü, YZ’nın ürettiği verileri bilinçli bir süzgeçten geçirerek yönlendirmek ve bu ham malzemeden özgün sanatsal anlamlar inşa etmektir.

Görsel üretimde YZ, metin tabanlı üretime kıyasla daha dinamik bir süreç oluşturur. Metin üretimi dil kuralları çerçevesinde mantıksal bir yapı inşa ederken, görsel üretim, Gizil Uzay [7] (Latent Space) içindeki olasılıklardan belirli estetik ve anlam düzeylerine yönlendirilir. Konuşma ve yazı dili, görsel dille kıyaslandığında çok daha kısıtlı ve katıdır; dilde yeni kelimeler üretmek ve bunların yaygın olarak kabul görmesi uzun zaman alırken, görsel dil yeni formlar ve anlamlar yaratmada çok daha esnektir.

Gizil Uzay, yönlendirmelerle kavramlar ve imgeler arasında bağlantılar yaratmaya imkan sağlayan bir alandır. Görsel dil, kavramsal çerçevelere tam olarak oturtulamayacak, doğrudan duyulara hitap eden ve sezgisel olarak algılanan anlamlar içerir. Gizil Uzay, sanatçıya, kavramlar arasında dilde mümkün olmayan, ancak görsel olarak kurulabilen ilişkiler oluşturma imkânı verir. Bu ilişkiler doğrudan gizil uzayda hazır kurulu şekilde beklemez, ancak bir çeşit potansiyel olarak bulunur. Sanatçı metin komutları ve görsel yönlendirmelerle, YZ’yı alakasız görünen kavramlar arasındaki bağlantıları kurmaya, birbirleriyle ilişkilendirmeye zorlar ve var olan potansiyeli ortaya çıkartır. Burada önceki bölümde konu edilmiş olan sözde-rastlantısallık devreye girer. YZ, belli kurallar çerçevesinde, bu kavramlar arasında kurulabilecek çok sayıdaki görsel ilişki arasından birini tercih eder. Sanatçının bilinçli müdahalesi, dilde tanımlanamayan ancak görsel olarak güçlü anlamlar taşıyan yeni formların ve ilişkilerin ortaya çıkmasını sağlar. İnsan algısı, belirli kalıplar ve sınıflamalar çerçevesinde dünyayı anlamlandırırken, Gizil Uzay, bu kalıpların ötesinde yeni örüntüler oluşturma potansiyeli sunar. Örneğin, “dalga” ve “hafıza” kavramları ilk bakışta farklı alanlara ait gibi görünse de her ikisi de hem görsel hem kavramsal açıdan geçicilik ve iz bırakma olgularıyla ilişkilendirilebilir. Dalganın, suyun yüzeyinde gelip geçici şekiller oluşturması gibi, hafızamızdaki hatıraların zihinde canlanıp sönümlenmesi de benzer bir etki şeklinde algılanabilir. Görsel olarak ise, dalgaların kıvrımlı hareketleri ile hafızaya ev sahipliği yapan beyin kıvrımlarının yapısı arasında görsel benzerlikler bulunabilir. Bu ilişkiyi, birbirine bağlı görsel halkalardan oluşan bir zincir gibi düşünmek mümkündür: zincirin bir ucunda beyin dokusunun kıvrımları, diğer ucunda ise dalgalanan bir su yüzeyi bulunur. Zincirin her bir halkası, bazen daha çok dalgalanan bir yüzeyi, bazen ise daha çok beyin kıvrımlarını andıran görsellerin bir sentezi olarak tasavvur edilebilir. Gizil Uzay içinde bu iki uç arasında, aşamalı geçiş sağlayan görsel bir spektrum olduğu varsayılabilir. Bu spektrum, sanatçının farkında olmadığı bu tür ilişkileri yüzeye çıkararak, bir noktada kısmen dalgalanan su yüzeyine benzeyen, kısmen de beyin kıvrımlarını andıran görseller yaratılmasına imkan tanır. Aşağıdaki dizide bu anlatılanlar kısmen gösterilmeye çalışılmıştır. Anlaşılabilirlik açısından çok basit bir metin komut kullanılmış, ancak yönlendirme için metin içindeki kelimeler bazen birden fazla tekrar edilmiş ve bazen sıralamaları değiştirilmiştir. Tümünde aynı başlangıç noktası (komutun altındaki sayı) kullanılmıştır. [8]

Sadece dalga için basit bir komut.
Sadece beyin kıvrımları için basit bir komut.
Dalgadan beyin kıvrımlarına doğru bir yönlendirme.
Beyin kıvrımlarından dalgaya doğru bir yönlendirme.
Dalgayı kuvvetlendirerek beyin kıvrımlarına doğru bir yönlendirme.
Beyin kıvrımlarını önceleyerek kuvvetli dalgaya doğru bir yönlendirme.
Dalga vurgusu artırıldı (hem pozisyon olarak önde hem de tekrarlı).
Hem dalga hem de beyin kıvrımı vurgusu artırıldı (dalga öncelikli).
Hem dalga hem de beyin kıvrımı vurgusu artırıldı (Beyin kıvrımı öncelikli).
Orijinal komuta görsel yönlendirme.
Farklı görsel üslup aynı anda yönlendirmede kullanıldı.
Görsel üslup yönlendirmede kullanıldı.

Yukarıdaki örnekler, Gizil Uzay içindeki kavramların görsel olarak nasıl birbirine bağlanabildiği konusunda genel bir fikir sunmaktadır. Komutlardaki küçük değişikliklerin (örneğin, kelime tekrarları veya sıralamalar) görsel çıktılar üzerindeki etkisi açıkça görülebilir. Ancak en dikkat çekici nokta, asıl dönüşümün, özgün görsellerin veya belirli bir profilin [9] kullanımıyla gerçekleşmesidir. Buradaki basit örneğin yanıltıcı olmaması açısından şu vurguyu yapmakta fayda var: YZ tabanlı platformlar, sundukları ve yukarıda kafa karışıklığı yaratmaması açısından kullanılmayan pek çok parametre ile sanatçının, görselin üretim sürecine çok daha etkili bir şekilde dahil olmasına olanak tanımaktadır. Sanatçılar, görsel sınırların giderek belirsizleşmekte olduğu bir evrende, adeta bir kaşife dönüşmektedir ve keşiflerini, kendi oluşturdukları kavramsal bağlam içinde sanat üretimine dönüştürüp paylaşabilirler. Böylece sanat, geçmişle kurduğu bağı her zaman olduğu gibi dönüştürerek, geleceğin estetik biçimlerini keşfetmeye ve yeni anlam katmanları oluşturmaya giderek daha güçlü bir şekilde devam edebilir.

Üslup ve Ötesi: Tüm Sanatlar Birleşiyor

Sanatçı ve üslup arasındaki ilişki tarih boyunca, ayrılmaz bir bütün olarak ele alınmıştır. Bir sanatçının ismi anıldığında, eserleri ve üslubu zihinde canlanır; bir eseri gördüğümüzde ya da duyduğumuzda ise kimin yarattığını tahmin edebiliriz. Üslup, doğası gereği bir örüntüdür [10] ve zamanla, sanatçıyı özgürleştirmek yerine onu sınırlayan bir kalıba dönüşebilir.

Sanatta her fikir, duygu veya kavram, tüm yönleriyle tek bir üslupla ifade edilemez. Bu nedenle farklı disiplinlerin ve anlatım biçimlerinin birbiriyle etkileşime girmesi sanatçı için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Geleneksel anlayışta sanatçının üslubu, zaman içinde olgunlaşan ve bireysel kimliğini yansıtan, sabit bir unsur olarak görülürdü. Ancak YZ tabanlı görsel üretim platformlarında kullanılan profil (üslup) geliştirme gibi araçlar, sanatçının belirli bir üsluba hapsolmak yerine, anlatımına en uygun estetik dili hızla ve etkili bir şekilde geliştirmesine olanak tanımaktadır. Böylece sanatçı, eskisi gibi tek bir üslubu yıllar içinde inşa etmek yerine, birden fazla estetik yaklaşımı aynı anda benimseyerek, her projede farklı anlatım dillerine hâkim olma şansı elde eder. Bu değişim, sanatsal üretimin daha esnek, özgür ve çeşitlilik içeren bir yapıya evrilmesini sağlarken, sanatçının tek bir tarzla sınırlı kalmadan, çok yönlü bir yaratıcı kimlik geliştirmesine de imkan tanır.

Geleneksel sanatçı profiline alışkın olan anlayışın aksine, teknoloji, sanatçının özgün yorumunu devre dışı bırakmaz; sanatçının bilinçli seçimlerine ve yönlendirmelerine ihtiyaç duyan bir araç olarak varlığını sürdürür. Sanatçının dahli olmadığında, bu teknolojik sistemler yalnızca mevcut stilleri tekrar eden ya da rastgele birleştiren bir dijital yankıya dönüşür. İnsanın bireysel özgünlüğü ve bilinçli müdahalesi olmadan üretilen herhangi bir çıktı, sanat olarak kabul edilemez.

Sonuç olarak, geleceğin sanatçısı farklı disiplinleri birleştiren, duyusal algıları yepyeni kavramsal bağlamlar içinde şekillendiren bir profile evrilecektir. Sanatçı, artık yalnızca bir ressam ya da heykeltıraş değil, kendi yaratıcılığıyla ürettiği eserlerin de küratörü olan bir figüre dönüşecektir. Sanatçının üretimi, yalnızca bir eser ortaya koymakla kalmayacak; aynı zamanda, eserlerinin birbirleriyle nasıl ilişkilendiğini, nasıl bir bütünlük oluşturduğunu ve izleyiciyle nasıl bir anlatı kurduğunu da şekillendirecektir.

[1] Sözde Rastlantısal (pseudo-random) terimi, bilgisayar bilimlerinde, tamamen deterministik ve tekrarlanabilir bir süreçle üretilmiş olmasına rağmen, istatistiksel olarak rastgele görünen sayı dizilerini tanımlar. Gerçek rastgelelik, doğada var olan ve fiziksel süreçlerden elde edilen bir kavramdır (örneğin, radyoaktif bozunum, termal gürültü). Ancak bilgisayarlar deterministik sistemler oldukları için, tamamen rastgele sayı üretemezler. Bu yüzden rastgelelik gerektiren birçok alanda, sözde rastgele sayı üreticileri (PRNG - Pseudorandom Number Generator) kullanılır. (Y.N.)

[2] Seed, rastgele sayı üreteçlerinde başlangıç noktasını belirleyen bir değerdir. Bu değer aynı kaldığında, üretilen sözde-rastgele sayı dizisi de her seferinde aynı olur. (Y.N.)

[3] Büyük Dil Modelleri (Large Language Models - LLM), büyük miktarda metin verisi üzerinde eğitilmiş ve derin öğrenme yöntemleriyle doğal dili anlamaya, üretmeye ve manipüle etmeye odaklanan yapay zekâ modelleridir. LLM'ler, genellikle dönüştürücü (Transformer) mimarisi kullanılarak geliştirilir ve kendi kendine dikkat (self-attention) mekanizması sayesinde, kelimeler arasındaki bağlamsal ilişkileri anlama konusunda oldukça başarılıdırlar. Bu modeller, dilin yapısını ve anlamını öğrenerek soru yanıtlama, metin üretme, çeviri yapma, özetleme, kod yazma ve analiz yapma gibi çok çeşitli görevleri yerine getirebilirler. (Y.N.)

[4] Difüzyon Modelleri (Diffusion Models) olasılıksal modelleme tekniğini kullanarak veri üretmek için kullanılan derin öğrenme modelleridir. Bu modeller, genellikle görüntü üretiminde kullanılır ve ters difüzyon süreci aracılığıyla rastgele gürültüden anlamlı veriler oluşturur. Difüzyon modelleri, Gaussian difüzyon süreci ile çalışarak önce veriyi iteratif olarak bozar ve ardından, bu bozulmuş veriden orijinal veriyi veya yeni anlamlı örnekleri geri kazanmaya çalışır. (Y.N.)

[5] Prompt, yapay zekâ sistemlerine (özellikle dil ve görsel üretim modellerine) verilen yönlendirici bir komuttur, metin veya görsel içerikli olabilir. Bu, bir soru, talimat, metin girişi veya görsel tanımı olabilir. Yapay zekâ, prompt’a verilen girdiye göre bir çıktı üretir. (Y.N.)

[6] CLIP Embedding, OpenAI tarafından geliştirilen Contrastive Language–Image Pretraining (CLIP) modelinin, metin ve görselleri ortak bir anlam uzayında temsil etmek için oluşturduğu vektör temsilleridir. Bu yöntem, bir metin açıklamasıyla en iyi eşleşen görseli veya bir görselle en iyi eşleşen metin açıklamasını belirleyebilmek için kullanılır. CLIP modeli, büyük çaplı metin-görsel eşleştirme verileri üzerinde eğitilerek, kelimeler ve görüntüler arasındaki anlamsal ilişkileri öğrenir. Bu sayede, yapay zekâ modelleri metin tabanlı komutları görsellerle eşleştirebilir ve metinden görsele üretim süreçlerinde yönlendirici bir rol oynar. (Y.N.)

[7] Gizil Uzay (Latent Space): Makine öğrenimi ve yapay zekâda, yüksek boyutlu verilerin anlamlı ve sıkıştırılmış bir şekilde temsil edildiği soyut alan. Derin öğrenme modelleri, bu uzayda veriler arasındaki örüntüleri öğrenerek yeni ve anlamlı çıktılar üretebilir. (Y.N.)

[8] Görsel Midjourney platformunda üretilmiştir (Y.N.)

[9] Profil, (bir anlamda üslup) YZ tabanlı görsel üretim platformlarında (örneğin, Midjourney) kullanıcıların sanatsal tercihlerini, üslup eğilimlerini ve yaratıcı yönelimlerini belirleyerek, sistemin ürettiği görselleri kişiye özel hale getirmesine olanak tanıyan bir özelliktir.
Bu profil, önceki etkileşimlerden ve verilen komutlardan öğrenerek, kullanıcının estetik anlayışına uygun sonuçlar üretmesini sağlar.

[10] Sanatta örüntü, belirli bir düzen, tekrar veya ilişkisel yapı gösteren biçimsel ya da kavramsal organizasyon sistemidir. Estetik düzlemde, görsel sanatlarda renk, biçim, kompozisyon veya ritmik tekrarlarla kendini gösterebilirken; kavramsal düzlemde, sanatçının üslubu, temaları ve anlatı yapıları içinde ortaya çıkan tutarlı bir yönelim olarak da değerlendirilebilir. Sanatsal örüntüler, bireysel yaratım süreçlerinde sanatçının bilinçli ya da bilinçsiz olarak geliştirdiği stilistik ve tematik tekrarları içerir. (Y.N.)


Bekir KIRAÇ | Artificial Intelligence And Art: The Demise Of The Artist Or Their Evolution?

ABSTRACT

The history of art has been shaped by technological innovations, introducing new tools, production methods, and aesthetic approaches in every era. Just as the invention of photography brought a radical transformation to visual representation, Artificial Intelligence (AI) is now creating a similar shift across all artistic disciplines. With the digital revolution, the relationship between craftsmanship, technical knowledge, and artistic practice is evolving, while creativity, randomness, and collective memory are also being redefined. This paper examines the impact of AI on art and photography through four key themes: 1) Technology and Art: AI, as a new tool in artistic production, transforms craftsmanship and production processes. 2) Conscious Use of Randomness: AI-generated pseudo-randomness enables artists to make deliberate aesthetic choices. 3) Contribution to and Support from the Whole: AI allows artists to utilize collective memory and explore latent space, expanding the boundaries of artistic creation. 4) Beyond Style: Artistic styles are no longer tied to a single identity but rather exist within a fluid and multi-layered framework.

KEYWORDS

Artificial Intelligence, Art, Photography, Reality, Style, Technology, Latent Space, Collective Art

Sanatçı, Akademisyen / Artist, Academician
TÜRKİYE
Başkent Üniversitesi, Seramik Sanat ve Uygulama Merkezi
sibelaktas@baskent.edu.tr

ÖZGEÇMİŞ

Sibel Aktaş, Gazi Üniversitesi Seramik Alanında Lisans ve Yüksek Lisans Mezunudur. Eğitim hayatı boyunca seramik sanatı ve teknolojilerine olan ilgisini derinleştirerek, Gazi Üniversitesi'nde Seramik Teknolojileri dersi öğretim elemanı olarak görev yapmıştır. Aktaş, Yüksel Seramik Fabrikası’nda kurmuş olduğu Sanat Atölyesi’nin de yöneticiliğini üstlenmiş ve burada birçok sanatsal projeye imza atmıştır. Şu an Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak görev yapmanın yanı sıra, Başkent Üniversitesi, Seramik Sanat ve Uygulama Merkezi’nin müdürlüğünü yürütmektedir.

Sanat kariyerinde, ulusal ve uluslararası birçok sergiye ve bienale katılarak uluslararası sanat platformlarında yer alan Aktaş, eserlerinde geleneksel ile moderni harmanlayarak, sanatı geniş kitlelere ulaştırmayı hedeflemektedir. Ayrıca sanat alanında aktif projeler geliştirmekte; ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak çeşitli sanat projelerini hayata geçirmektedir. Sanatın gücünü toplumsal fayda için kullanmaya büyük önem veren Sibel Aktaş, dezavantajlı gruplara gönüllü olarak destek sağlamaktadır. Bu bağlamda, Japon Müziği ve Sanatları Derneği’nde Başkan Yardımcılığı, Anadolu Görsel Sanatlar Derneği’nde Yönetim Kurulu Başkanlığı, Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği’nde Yönetim Kurulu Üyeliği, Kağıt Sanatçıları Derneği’nde Yönetim Kurulu Üyeliği gibi, önemli görevlerde bulunmaktadır. Ayrıca, Uluslararası Sanat Yoluyla Eğitim Derneği (InSEA) üyesi olarak, sanat yoluyla eğitim alanında da uluslararası işbirlikleri geliştirmeye devam etmektedir. Sibel Aktaş, sanatın toplumsal etkisini artırmak ve sanatsal üretimle insanlığa katkıda bulunmak amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir.

Sibel AKTAŞ | Sanatın Toplumsal Dönüşümdeki Rolü: Kültürel Değişim ve Sanatsal Yansımalar

ÖZET

Sanat, tarih boyunca toplumsal değişimin hem bir yansıması hem de bir katalizörü olmuştur. Toplumsal yapılar sanatı şekillendirirken, sanat da bireylerin ve toplumların düşünce yapısını dönüştürerek kültürel değişime yön verir. Sanatçılar, eserleri aracılığıyla savaş, yoksulluk, çevre kirliliği, ırkçılık ve cinsiyet eşitsizliği gibi sorunlara dikkat çekerek farkındalık yaratır. Sanat, estetik bir üretim olmanın ötesinde, politik, sosyolojik ve felsefi bir ifade alanıdır. Enstelasyon sanatı, izleyiciyi aktif bir katılımcı yaparak toplumsal değişim süreçlerinde daha etkili bir rol oynar. Sosyal ve politik sanat hareketleri, 20. yüzyılda güçlenerek sanatın kolektif bir değişim dinamiği yaratmasına olanak sağlamıştır.

ANAHTAR KELİMELER

Sanat, Toplumsal Değişim, Kültürel Hafıza, Enstelasyon, Eleştirel Sanat, Adorno, Benjamin, Bourdieu, Rancière, Bourriaud

Giriş

Sanat, tarih boyunca toplumsal değişimin hem bir yansıması hem de bir katalizörü olmuştur. Sanatçılar, eserleri aracılığıyla mevcut sosyo-politik yapıyı eleştirirken, aynı zamanda izleyicilere farklı gerçeklikler sunarak toplumun dönüşümüne katkıda bulunurlar. Sanat, yalnızca bireysel bir yaratım süreci değil, aynı zamanda ideolojik, kültürel ve toplumsal olarak şekillendirilen bir olgudur (Bourdieu, 1979). Özellikle modern ve çağdaş sanat anlayışında, sanatın yalnızca estetik bir değer taşımaktan öte, bir düşünce ve eleştiri platformu olarak gördüğü işlev kabul edilmektedir (Rancière, 2009).

Karl Marx (1867), ideoloji ve sanat ilişkisini ekonomi-politik bağlamda ele alarak, sanatın, üretim ilişkileriyle doğrudan bağlantılı olduğunu ve egemen sınıfın ideolojik bir aracı olarak işleyişini uzun süre devam ettirebilceğini söyler. Marx'a göre, üretim araçlarına sahip olan sınıflar, sanatı, değer sistemi yaymak ve toplumsal düzeni meşrulaştırmak için kullanılır (Marx ve Engels, 1845). Bu bağlamda sanat, yalnızca bireysel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda sınıfsal mücadelenin bir varlığıdır. Bu görüş, özellikle Frankfurt Okulları tarafından geliştirilen ve ideolojik olarak gücü yetenlerin elindedir (Horkheimer ve Adorno, 1947).

Theodor W. Adorno (1970), sanatın bireyleri yönlendiren ve mevcut düzeni sorgulamalarını sağlayan, eleştirel bir estetik araç olduğunu savunmuştur. Adorno'ya göre, modern kültür toplumlarında, sanat giderek metalaşmış ve sanayinin bir parçası haline gelmiştir. Kapitalist sistemin özgünlüğü kaybolmuş, tüketim nesnesi haline gelmiş ve eleştirel düşünmeyi sürdürmüştür (Adorno ve Horkheimer, 1947). Ancak avangard sanat akımları ve sıra dışı sanat biçimleri, bu hegemonik düzeni kırarak, toplumsal mirasın önemli araçları haline geldi. Dadaizm, Sürrealizm ve Kavramsal Sanat gibi hareketler, sanatın yalnızca bir estetik deneyim olmadığını, aynı zamanda politik ve kültürel bir biçimde sunulduğunu göstermektedir (Bishop, 2005).

Jacques Rancière (2009), sanatın demokratikleşme sürecinde aktif bir rol oynadığını ve izleyiciyi yalnızca varlığından çıkararak politik bir özneye dönüştürdüğünü savunmaktadır. Rancière'in görüşüne göre, sanat, toplumsal eşitlik desteği veren ve bireyleri düşünme özgürlüğüne yönlendiren bir alan oluşturur. Özellikle enstelasyon sanatı, sanat ve performans sistemi, izleyiciyi sanatın bir parçası haline getirerek, toplumsal dönüşümde etkili olmuştur (Bourriaud, 2002).

Sanatın toplumsal değişimlerindeki rolü, tarihsel açıdan farklı dönemlerde ortaya çıkmaktadır. Orta Çağ'da sanat, daha çok dini ve monarşik bir araç olarak kullanılırken, Rönesans ile birlikte, insan merkezli bir anlatı gelişmiştir (Panofsky, 1955). 19. ve 20. Yüzyıllarda sanatın politikleşmesi, küresel üretimin toplumsal olayların ve devrimlerin bir parçası haline gelmesi sistemin eleştirel bozulması güçlenmiştir (Nochlin, 1971). Özellikle toplumsal devrim sanat, işçi hareketleri ve devrimci mücadelelerde hareketin rolünü vurgulayan bir estetik biçimin sürdürülebilir olduğu vurgulandı (Berger, 1972).

Sanat, yalnızca mevcut toplumsal düzeni yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda bu düzeni değiştirme potansiyeline sahiptir. Nicolas Bourriaud'nun (2002) ortaya koyduğu ilişkisel estetik, sanatın, yalnızca sanatçının yoğunluğundan ibaret olmadığı, izleyicinin de sürece dahil olduğu bir iletişim alanı sürdürüldüğü süre boyunca devam etmektedir. Bu bağlamda, çağdaş sanat pratiği, bireyler arası ilişkilere dönüştürülen bir güç olarak değerlendirilmelidir.

Sanatın toplumsal özelliği statik değil, dinamik bir durumdur. Sanat, yalnızca mevcut gerçekliklerin yansımasıyla kalmaz, aynı zamanda, yeni görünüm biçimlerinin ve toplumsal değişimlerin yaygınlığını sağlar. Bu, sistemin toplumsal dönüşümdeki rolü, çağdaş ve estetik açılardan incelenerek ve sanatın yalnızca bir yaratım süreci değil, aynı zamanda toplumsal bir müdahale aracı olarak ortaya çıkmasıdır.

Sanat ve Toplumsal Sorunlara Dikkat Çekme

Sanat, tarih boyunca toplumsal sorunlara dikkat çekmek için kullanılan, güçlü bir araç olmuştur. Gerek resim, heykel, fotoğraf ve edebiyat, gerekse enstelasyon sanatı ve performans sanatı gibi çağdaş yaklaşımlar, toplumsal adaletsizlikleri, savaşın yıkıcı etkilerini, çevre krizlerini ve insan hakları ihlallerini görünür kılmada etkili olmuştur.

Walter Benjamin (1936), sanatın kitleselleşmesiyle birlikte politik bir araç haline geldiğini, özellikle savaş karşıtı sanat eserlerinin, toplumda farkındalık yaratmada ve muhalif bir söylem oluşturmada, etkili olduğunu belirtmektedir. Savaş ve şiddet karşıtı sanat eserleri sanatın politik yönünü ortaya koyan, önemli örneklerdir. Pablo Picasso’nun Guernica (1937) eseri, İspanya İç Savaşı’ndaki vahşeti ve sivil halkın maruz kaldığı dehşeti anlatan, çarpıcı bir yapıttır. Benzer şekilde, Banksy’nin sokak sanatında sıkça ele aldığı savaş, göçmen krizi ve polis şiddeti temaları, izleyiciyi toplumsal adaletsizlik üzerine düşündüren etkili sanatsal müdahaledir. Çevre bilinci oluşturan sanat çalışmaları, küresel ısınma, kirlilik ve doğal kaynakların tüketimi gibi çevresel tehditleri vurgulamaktadır. Olafur Eliasson’un buzullarla ilgili projeleri ve Agnes Denes’in ekolojik sanat uygulamaları, çevresel farkındalık yaratmada, sanatın gücünü göstermektedir. Sanat, yalnızca bir eleştiri aracı olmakla kalmaz, aynı zamanda çözüm üreten bir platform olarak da işlev görmektedir.

Sanatın Toplumsal Değerleri ve Normları Sorgulama Gücü

Sanat, yalnızca estetik bir üretim biçimi değil, aynı zamanda mevcut normları sorgulayan ve eleştiren bir araçtır. Toplumsal değerler, zaman içinde belirli gruplar tarafından şekillendirilmiş ve kültürel hegemonya içinde, bir norm haline getirilmiştir (Gramsci, 1971). Sanat, bu normları sorgulayarak, bireyleri ve toplumları dönüşüme teşvik eder. Pierre Bourdieu (1979), sanatın sosyal statüyle doğrudan ilişkili olduğunu ve belirli gruplar tarafından kültürel sermaye olarak kullanıldığını savunurken, sanatsal beğeni ve üretim, toplumun belirli sınıfları tarafından bir ayrım aracı haline gelmektedir. Ancak, çağdaş sanat pratikleri, bu ayrımı sorgulayan ve sanatı daha demokratik bir hale getiren yeni yaklaşımlar geliştirmiştir. Örneğin, feminist sanat hareketi kadın sanatçılara alan açarken, toplumsal cinsiyet normlarını eleştiren eserler üretmiştir. Linda Nochlin’in Why Have There Been No Great Women Artists? (1971) adlı makalesi, sanat tarihindeki cinsiyetçi yapıları sorgulayarak, bu alandaki eşitsizliklere dikkat çekmiştir. Barbara Kruger’in tipografi ve görsel sanatları birleştiren çalışmaları da kadın bedeni üzerindeki toplumsal kontrol mekanizmalarını eleştiren, önemli eserler arasındadır.

Günümüzde ise göçmen sanatçılar ve marjinalize edilmiş topluluklar tarafından üretilen eserler, geleneksel normları sarsan ve alternatif anlatılar sunan sanat akımları olarak dikkat çekmektedir.

Sanatın Kültürel Hafızayı Koruma Rolü

Sanat, yalnızca günümüz toplumuna ayna tutmakla kalmaz, aynı zamanda geçmişin önemli olaylarını belgeleme ve aktarma işlevini de yerine getirir. Kültürel hafızanın korunması açısından sanat, toplumsal belleğin oluşturulmasında ve tarihsel olayların unutulmasını önlemede, kritik bir role sahiptir.

Holokost, soykırımlar ve insan hakları ihlalleri üzerine üretilen sanat eserleri, geçmişin travmatik olaylarını hatırlatma ve gelecekte benzer hataların tekrarlanmasını önleme amacı taşır. Almanya’daki Berlin Holokost Anıtı, toplumsal hafızanın bir parçası olarak kamusal alanda yer alırken, Ai Weiwei’nin mülteci krizini ele alan enstalasyonları, sanatın tarihsel belgelerle nasıl ilişkilendiğini gösterirken, yerli halkların sanatını, kültürel mirasın korunmasını ve geleneksel anlatıların modern dünyaya aktarılmasını sağlamaktadır. Avustralya’daki Aborjin sanatı veya Kızılderili sanatçıların eserleri, sömürgecilik sonrası hafıza politikalarının bir parçası olarak büyük önem taşımaktadır.

Sanatın Toplumsal Hareketlere Destek Olma Gücü

Sanat, siyasi ve sosyal hareketlerin destekçisi olarak geniş kitlelere ulaşma gücüne sahiptir. Tarih boyunca sanatçılar, toplumsal hareketleri destekleyen eserler üreterek değişim sürecinde aktif bir rol oynarken, Jacques Rancière (2009), sanatın, toplumsal eşitlik ve özgürlük mücadelelerinde etkili bir araç olduğunu savunmaktadır. Örneğin, Afro-Amerikan sanat hareketi, Amerika’daki sivil haklar mücadelesinin önemli bir parçası olmuştur. Kara Panterler hareketinin görsel propagandaları ve hip-hop kültürünün sanatsal boyutu, sanatın, politik aktivizme entegre olabileceğini gösteren önemli örneklerdir.

Sokak sanatı ve grafiti, günümüzde en etkili toplumsal protesto araçlarından biri haline gelirken; Banksy, JR ve Shepard Fairey gibi sanatçılar, küresel eşitsizlikleri ve baskı mekanizmalarını eleştiren eserler üretmişlerdir. Tahrir Meydanı’ndaki devrim duvar resimleri veya Şili’deki feminist protesto sanatları, sanatın, doğrudan aktivizmle nasıl kesiştiğini göstermektedir.

Sanatın Empati ve Toplumsal Bağları Güçlendirme Etkisi

Sanat, bireyler arasında empati geliştirmeye yardımcı olurken toplumsal bağları da güçlendirmektedir. Nicolas Bourriaud’nun (2002) ilişkisel estetik kavramı, sanatın yalnızca bir bireysel ifade biçimi olmadığını, aynı zamanda insanlar arasındaki ilişkileri dönüştüren bir pratik olduğunu öne sürmektedir. Özellikle katılımcı sanat projeleri, izleyiciyi sanatın içine dahil ederek, bireylerin empati kurmasını sağlar. Marina Abramović’in The Artist is Present (2010) performansı, sanatçının izleyicilerle doğrudan göz teması kurarak duygusal bir bağ oluşturduğu, etkileyici bir deneydir. Benzer şekilde, Yoko Ono’nun Cut Piece adlı performansı, bireylerin birbirleriyle kurdukları ilişkilerde güç dinamiklerini sorgulayan bir sanat pratiği olmuştur. Toplumsal kutuplaşmanın arttığı çağımızda sanat, insanlar arasında duygusal bağlar kuran, kolektif deneyimler yaratan bir alan olarak giderek önem kazanırken, sanat, yalnızca estetik haz sunan bir araç değil, insanları bir araya getiren, farkındalık yaratan ve kolektif dönüşümü tetikleyen bir güçtür.

Sonuç
Sanat, yalnızca toplumu yansıtan bir araç değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümü tetikleyen güçlü bir mekanizmadır. Sanatçılar, eserleriyle mevcut yapıları sorgulayarak kolektif hafızayı canlı tutmakta ve toplumsal bilinç oluşturmaktadır (Adorno, 1970). Sanatın etkisi bireysel farkındalığın ötesine geçerek, geniş kitleleri harekete geçiren ve toplumsal hareketleri destekleyen bir dinamik yaratmaktadır (Benjamin, 1936).

Sanat, bireyler arasındaki ilişkileri dönüştürerek, kültürel çeşitliliği görünür kılan bir platform sunar. Bourdieu (1979), sanatın sosyo-kültürel statüyle doğrudan ilişkili olduğunu; hem güç mekanizmalarını hem de direniş pratiklerini şekillendirdiğini belirtmektedir. Dijitalleşme ve yeni medya sanatı daha erişilebilir hale getirerek, farklı toplulukların seslerini duyurmasına olanak sağlamaktadır.

Sanatın eğitim sistemleriyle entegrasyonu, toplumun geniş kesimlerine erişimini artıracak ve kolektif bilinç oluşturma gücünü daha da pekiştirecektir. Alternatif sanat pratikleri, sanatın etkileşim alanını genişleterek toplumun her kesimiyle diyalog kurmasını sağlayacak ve çok boyutlu bir değişim sürecine katkıda bulunacaktır.

KAYNAKÇA

  1. Adorno, T. W. (1970); Aesthetic Theory. London: Routledge.
  2. Adorno, T. W., & Horkheimer, M. (1947); Dialectic of Enlightenment. New York: Continuum.
  3. Benjamin, W. (1936); The Work of Art in the Age of Mechanical Reproduction. London: Verso.
  4. Berger, J. (1972); Ways of Seeing. London: Penguin Books.
  5. Bishop, C. (2005); Installation Art: A Critical History. London: Tate Publishing.
  6. Bourriaud, N. (2002); Relational Aesthetics. Dijon: Les Presses du Réel.
  7. Bourdieu, P. (1979); Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Harvard University Press.
  8. Horkheimer, M., & Adorno, T. W. (1947); The Culture Industry: Enlightenment as Mass Deception. London: Verso.
  9. Marx, K., & Engels, F. (1845); The German Ideology. London: Lawrence & Wishart.
  10. Nochlin, L. (1971); Why have there been no great women artists? ARTnews, 69 (9), 22-39.
  11. Panofsky, E. (1955); Meaning in the Visual Arts. Chicago: University of Chicago Press.
  12. Rancière, J. (2009); The Emancipated Spectator. London: Verso.

Sibel AKTAŞ | THE ROLE of ART in SOCIAL TRANSFORMATION: Cultural Change and Artistic Reflections

ABSTRACT

Art has been both a reflection and a catalyst for social change throughout history. While social structures shape art, art also transforms the thinking of individuals, and societies, steering cultural change. Artists raise awareness about global and local issues such as war, poverty, environmental pollution, racism, and gender inequality through their works. Art is not just an aesthetic form of production, but also a political, sociological, and philosophical mode of expression. Installation art allows the viewer to become an active participant, playing a more effective role in social transformation processes. Social and political art movements, especially in the 20th century, have empowered art to create a collective dynamic of change beyond being just an individual form of expression.

KEYWORDS

Art, Social Transformation, Cultural Memory, Installation, Critical Art, Adorno, Benjamin, Bourdieu, Rancière, Bourriaud

BIOGRAPHY

Sibel Aktaş is a graduate of Gazi University in the field of Ceramics, holding both a Bachelor's and a Master's degree. Throughout her academic career, she deepened her interest in ceramic art and technologies and worked as a teaching assistant in Ceramics Technologies at Gazi University. Aktas also served as the manager of the Art Workshop she established at Yüksel Ceramic Factory, where she initiated and completed numerous artistic projects. Currently, she works as a lecturer at the Faculty of Fine Arts, Design, and Architecture at Başkent University, and also serves as the director of the Department of Ceramic Arts and Application. Throughout her artistic career, Aktaş has participated in many national and international exhibitions and biennials, gaining recognition on international art platforms. Her work aims to combine tradition and modernity, making art accessible to a broader audience. In addition, she is actively involved in developing projects in the art field and collaborates with both national and international institutions to realize various artistic initiatives.

Sibel Aktaş places great importance on using the power of art for social good and has volunteered to support disadvantaged groups. She holds significant roles in various organizations, including serving as the Vice President of The Japanese Music and Arts Association, the President of the Board of Directors of The Anatolian Visual Arts Association, a Board Member of The United Painters and Sculptors Association, and a Board Member of The Paper Artists Association. She is also a member of The International Society for Education Through Art (InSEA), where she continues to foster international collaborations in the field of art education. Sibel Aktaş continues to work with the aim of increasing the societal impact of art and contributing to humanity through artistic production.

linkedin facebook pinterest youtube rss twitter instagram facebook-blank rss-blank linkedin-blank pinterest youtube twitter instagram