Fotoğraf Sanatçısı / Photographer
TÜRKİYE
E-posta: bekir.kirac@gmail.com; Instagram: @bekirkirac_art (Fotoğraf ve sergi paylaşımları, sanat içerikleri); Instagram: @synthetica (Yapay zekâ temelli koleksiyonlar); web: www.syntheticadesign.com
Bekir Kıraç Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Maden Mühendisliği okudu. Başkent Üniversitesinde İşletme Bölümü’nde lisans üstü eğitimi yaptı. 1993 yılından itibaren, fotoğraf ve dijital sanat alanlarında çalışmalarını yürütmektedir. Ayrıca yapay zekâ tabanlı yaratıcılık alanlarında da çalışmalar yapmaktadır. Kendi fotoğraf ve dijital sanat stüdyosunda, 2015 yılından beri çalışmaktadır.
Pek çok solo (“… and Woman”; ExPercepta; Alegori; Alchemy) sergi düzenledi ve karma sergilere katıldı. Dijital sanat ve fotoğraf, yapay zekâ ile sanatın geleceği, yapay zekânın yaratıcı kullanımı konularını ele alan konuşma ve sunumlar yaptı.
Sanatın tarihi, teknolojik yeniliklerle şekillenmiş ve her dönemde yeni araçlar, üretim biçimleri ve estetik anlayışlar ortaya çıkmıştır. Fotoğrafın icadı, sanatın görsel temsilinde nasıl radikal bir dönüşüm yarattıysa, günümüzde, Yapay Zekâ (YZ) da benzer bir dönüşümü tüm sanat disiplinleri üzerinde gerçekleştirmektedir. Dijital devrimle birlikte, sanatçının zanaatkârlık ve teknik bilgiyle kurduğu bağ değişirken, sanatın yaratıcılık, rastlantısallık ve kolektif hafıza ile ilişkisi de dönüşmektedir.
Bu bildiride, YZ’nin sanat ve fotoğraf üzerindeki etkileri dört temel başlık altında ele alınmaktadır: 1) Teknoloji ve Sanat: YZ, sanat üretiminde yeni bir araç olarak, zanaat anlayışını ve üretim süreçlerini dönüştürmektedir. 2) Rastlantısallığın Bilinçli Kullanımı: YZ’nin sunduğu sözde rastlantısallık, sanatçılara bilinçli estetik seçimler yapma olanağı tanımaktadır. 3) Bütüne Katkı, Bütünden Destek: YZ, sanatçının bu kolektif hafızayı kullanmasını ve gizil uzayı (latent space) keşfetmesini sağlayarak sanatın sınırlarını genişletmektedir. 4) Üslup ve Ötesi: Sanatçıların üslupları artık tek bir kimlik üzerinden değil, değişken ve çok katmanlı bir yapı içinde değerlendirilmektedir.
Yapay Zekâ, Sanat, Fotoğraf, Gerçeklik, Üslup, Teknoloji, Gizil Uzay, Kolektif Sanat
Giriş
“Gerçeklik" ve "sanat" kültürel bağlamlardan ve dönemsel değişimlerden bağımsız düşünülemez; bu da, tanımlanmalarının zorluğuna işaret eder. İnsan, gerçekliğini, kendi bakış açısından oluşturur. Farklı kişisel gerçekliklerin paylaşılan yönleri, mutlak gerçekliğin bu olduğu izlenimini yaratır. Dil, kavramlarımız ve tanımlarımız, iletişimin en yalın ve etkili şekilde gerçekleşmesini sağlamak üzere, bu ortak alanda şekillenmiştir. Kavramsal sanat, iletişimin bizi hapsettiği sözde gerçeklik alanını kalıcı biçimde dönüştürerek genişletir. Böyle bir dönüştürmede fotoğraf, diğer tüm sanat dallarından daha büyük bir güce sahiptir. Çünkü fotoğraf, "objektif" aracılığıyla gerçekliği kaydederek, "nesnellik" iddiasıyla ortaya çıkar. Sanatçı, ortak gerçekliğimiz içinde var olan ancak fark edilmeyen unsurları ortaya çıkarttığı gibi, algılananları da farklı bir perspektiften sunar. Bu unsurlar arasındaki ilişkileri yeniden tanımlayarak farklı örüntüler oluşturur.
Teknolojik gelişmeler, sanat ve gerçeklik ilişkisinde, yeni bir döneme kapı açmaktadır. Dijital devrim ve Yapay Zekâ (YZ) uygulamaları, sanatçılara yeni görsel ve kavramsal şablonlar sunarak eserlerini şekillendirmelerine, farklı üsluplar arasında hızlıca geçiş yapmalarına ve yaratıcılıklarını zenginleştirmelerine olanak tanımaktadır. Takip eden 4 bölümde teknolojinin sanatla kesişimi, rastlantısallığın bilinçli şekilde kullanılışının YZ ile nasıl farklı bir boyuta ulaştığı ve YZ’nin, sanat üretiminde, bir "kolektif hafıza" olarak konumlanması ve üslup anlayışını nasıl değiştirdiği ele alınacaktır.
Bu bildiride, yazarın kişisel sanat pratiği ve deneyimlerine dayalı bir yaklaşım/yorum ortaya konulmaktadır.
Teknoloji Değiştikçe Sanat Nasıl Değişiyor?
Tarih boyunca gelişen teknoloji, sanatçıya yeni fırsatlar sunmuş ve bunlar da kaçınılmaz olarak önemli değişimler yaratmıştır. Bunların temelinde, sanatın üretim süreçlerindeki teknik ve zanaatsal dönüşümler yer almaktadır.
Örneğin fotoğraf alanında 1990’lı yıllarda emek ve zaman yoğun karanlık oda süreçleri, dijital teknolojilerle birlikte neredeyse ortadan kalktı. Bu dönüşüm, başlangıçta, fotoğrafın özüne yönelik tehdit ve zanaatın yok oluşu olarak algılanmış olsa da zaman, fotoğrafın sanatsal değerinin kullanılan araçların veya sürecin karmaşıklığından değil sanatçının kavramsal derinliğinden, estetik anlatımından ve özgün yaratıcılığından kaynaklandığını gösterdi.
YZ ve beyin-makine arayüzleri alanındaki gelişmeler böyle devam ederse bir süre sonra, sanatçılar zihinlerindekileri doğrudan, geleneksel bir üretim sürecine ihtiyaç duymadan sanatsevere ulaştırma imkanına sahip olacaklardır. Bir eserin sadece görsel ya da işitsel olarak değil, aynı zamanda, tüm duyularla deneyimlenmesi mümkün olabilecektir. Bu durum, sanatçı için daha önce zanaatsal veya teknik kısıtlar nedeniyle ifade edilememiş kurguları özgürce paylaşma imkanı sunarken, sanatsever için ise eseri bizzat sanatçının zihninden aracısız ve dolaysız biçimde deneyimleme fırsatı sağlayacaktır.
Böyle bir dünyada teknoloji, sanatın üretim yöntemlerini dönüştürmekle yetinmeyecek; aynı zamanda sanatçı ve izleyici arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayarak, sanatın ne olduğu, sanatçının kim olduğu ve sanat deneyiminin nasıl yaşandığı konusunda köklü bir değişim yaratacaktır.
Rastlantısallığın Bilinçli Kullanımı
Rastlantısallık, sanat tarihinde önemli bir yaratıcı unsur olarak hep var olmuştur. Sürrealistlerin bilinç dışı süreçlere yönelik deneylerinden soyut dışavurumcuların spontane fırça darbelerine kadar birçok sanatsal üretim biçimi, rastlantısallığı bilinçli bir yaratım aracına dönüştürmüştür.
Günümüzde YZ teknolojileriyle birlikte rastlantısallık kavramı farklı bir boyuta taşınmıştır. Çok kaba bir tarifle YZ, büyük veri kümelerindeki örüntüleri tanıyıp, belirli bir rastlantısallık içinde insanın anlam verebileceği çıktılar üreten, istatistiksel bir sistem olarak tanımlanabilir. Ancak burada söz konusu olan, gerçek anlamda bir rastlantısallık değil sözde rastlantısallıktır [1].
YZ devasa veri kümeleri içinde bağlantıları kurarken belirlenmiş sınırlar dahilinde seçimler yapar. Böylelikle ortaya çıkan sonuçlar hem öngörülemez hem de kontrollüdür. Dahası, başlangıç parametreleri (seed) [2] bilindiğinde bu sonuçlar tekrar üretilebilir. Temelde iki farklı YZ türü vardır:
Cartier-Bresson’un karar anı (decisive moment) kavramı, fotoğrafçının doğru anı ve görüntüyü yakalama sezgisine işaret eder. Ancak bu doğru an, çoğu zaman tamamen kontrol edilemez dış dünyada, rastlantısal unsurların birleşimiyle ortaya çıkar. Bu noktada, Peter Lik’in ünlü Ghost fotoğrafı iyi bir örnektir. Lik, Arizona’daki Antilop Kanyonu’nda, kum taneciklerinin havada asılı kaldığı anı yakalayarak, doğada kendiliğinden var olan rastlantısal bir durumu sanatsal bir forma dönüştürmüştür.
YZ ile çalışan bir fotoğraf sanatçısı istediği şartları stüdyoda oluşturmak veya doğada doğru anı beklemek yerine, sistem tarafından üretilen sayısız olasılık arasından bir görüntü seçer, onu yönlendirir ve kendi sanatsal anlatısını oluşturmak için istediği bağlamda kullanır. Böylece, rastlantısallık, artık yalnızca dış dünyada kontrolsüzce var olan ve yakalanması gereken bir an olmaktan çıkar; sanatçının bilinçli yönlendirmeleriyle kontrol edilebilen ve şekillendirilebilen bir araca dönüşür. Fotoğraf özelinde sanat, önceki zamanlarla kıyaslandığında, çok daha dinamik ve keşfe açık bir süreç haline gelir. YZ, saniyeler içinde sayısız varyasyon üreterek, sanatçının daha önce fark edemediği görsel ilişkileri ve biçimleri yüzeye çıkarmasına olanak tanır. Bu varyasyon miktarı, yalnızca tek bir komut için bile, herhangi bir insanın ömrü boyunca durmadan inceleyebileceğinden katbekat fazladır. Böylece, YZ’nin sunduğu rastlantısal zenginlik, sanatçının bilinçli seçimleriyle birleşerek tam anlamıyla yaratıcı bir sürece dönüşür.
Bütüne Katkı, Bütünden Destek
Sanatçılar, ürettikleri her eserle, bireysel olarak hareket etseler bile, insanın sanat anlayışı ve üretimi adına ortak bir dil oluşturan kolektif sanat hafızasına katkıda bulunurlar. YZ’nın devreye girmesiyle sanatın kolektif doğası daha görünür hale gelmiştir. Sanatçılar yalnızca geçmiş ustalardan değil YZ’nın sunduğu geniş veri havuzu sayesinde, daha önce haberdar bile olmadıkları sanatçılardan da beslenmekte ve kendi eserleriyle bu bütünü genişletmektedir. YZ, eğitiminde kullanılmış görsel verileri sentezleyerek yeni imgeler üretirken, sanatçının sürece yön veriş biçimi sanatsal içeriğin değerini belirler. YZ’nın sunduğu içerikler, doğrudan ve sorgusuz şekilde kullanıldığında, yaratıcı süreci sınırlandıran mekanik bir tekrar döngüsüne dönüşebilir. Böyle bir kullanım, gündelik ya da profesyonel ihtiyaçları karşılayabilir; ancak sanatsal bir derinlik taşımaz. Hatta bu süreç, bir arama motoruna anahtar kelimeler girip, çıkan görsellerden rastgele birini seçmeye benzer. Oysa sanatçının rolü, YZ’nın ürettiği verileri bilinçli bir süzgeçten geçirerek yönlendirmek ve bu ham malzemeden özgün sanatsal anlamlar inşa etmektir.
Görsel üretimde YZ, metin tabanlı üretime kıyasla daha dinamik bir süreç oluşturur. Metin üretimi dil kuralları çerçevesinde mantıksal bir yapı inşa ederken, görsel üretim, Gizil Uzay [7] (Latent Space) içindeki olasılıklardan belirli estetik ve anlam düzeylerine yönlendirilir. Konuşma ve yazı dili, görsel dille kıyaslandığında çok daha kısıtlı ve katıdır; dilde yeni kelimeler üretmek ve bunların yaygın olarak kabul görmesi uzun zaman alırken, görsel dil yeni formlar ve anlamlar yaratmada çok daha esnektir.
Gizil Uzay, yönlendirmelerle kavramlar ve imgeler arasında bağlantılar yaratmaya imkan sağlayan bir alandır. Görsel dil, kavramsal çerçevelere tam olarak oturtulamayacak, doğrudan duyulara hitap eden ve sezgisel olarak algılanan anlamlar içerir. Gizil Uzay, sanatçıya, kavramlar arasında dilde mümkün olmayan, ancak görsel olarak kurulabilen ilişkiler oluşturma imkânı verir. Bu ilişkiler doğrudan gizil uzayda hazır kurulu şekilde beklemez, ancak bir çeşit potansiyel olarak bulunur. Sanatçı metin komutları ve görsel yönlendirmelerle, YZ’yı alakasız görünen kavramlar arasındaki bağlantıları kurmaya, birbirleriyle ilişkilendirmeye zorlar ve var olan potansiyeli ortaya çıkartır. Burada önceki bölümde konu edilmiş olan sözde-rastlantısallık devreye girer. YZ, belli kurallar çerçevesinde, bu kavramlar arasında kurulabilecek çok sayıdaki görsel ilişki arasından birini tercih eder. Sanatçının bilinçli müdahalesi, dilde tanımlanamayan ancak görsel olarak güçlü anlamlar taşıyan yeni formların ve ilişkilerin ortaya çıkmasını sağlar. İnsan algısı, belirli kalıplar ve sınıflamalar çerçevesinde dünyayı anlamlandırırken, Gizil Uzay, bu kalıpların ötesinde yeni örüntüler oluşturma potansiyeli sunar. Örneğin, “dalga” ve “hafıza” kavramları ilk bakışta farklı alanlara ait gibi görünse de her ikisi de hem görsel hem kavramsal açıdan geçicilik ve iz bırakma olgularıyla ilişkilendirilebilir. Dalganın, suyun yüzeyinde gelip geçici şekiller oluşturması gibi, hafızamızdaki hatıraların zihinde canlanıp sönümlenmesi de benzer bir etki şeklinde algılanabilir. Görsel olarak ise, dalgaların kıvrımlı hareketleri ile hafızaya ev sahipliği yapan beyin kıvrımlarının yapısı arasında görsel benzerlikler bulunabilir. Bu ilişkiyi, birbirine bağlı görsel halkalardan oluşan bir zincir gibi düşünmek mümkündür: zincirin bir ucunda beyin dokusunun kıvrımları, diğer ucunda ise dalgalanan bir su yüzeyi bulunur. Zincirin her bir halkası, bazen daha çok dalgalanan bir yüzeyi, bazen ise daha çok beyin kıvrımlarını andıran görsellerin bir sentezi olarak tasavvur edilebilir. Gizil Uzay içinde bu iki uç arasında, aşamalı geçiş sağlayan görsel bir spektrum olduğu varsayılabilir. Bu spektrum, sanatçının farkında olmadığı bu tür ilişkileri yüzeye çıkararak, bir noktada kısmen dalgalanan su yüzeyine benzeyen, kısmen de beyin kıvrımlarını andıran görseller yaratılmasına imkan tanır. Aşağıdaki dizide bu anlatılanlar kısmen gösterilmeye çalışılmıştır. Anlaşılabilirlik açısından çok basit bir metin komut kullanılmış, ancak yönlendirme için metin içindeki kelimeler bazen birden fazla tekrar edilmiş ve bazen sıralamaları değiştirilmiştir. Tümünde aynı başlangıç noktası (komutun altındaki sayı) kullanılmıştır. [8]
Yukarıdaki örnekler, Gizil Uzay içindeki kavramların görsel olarak nasıl birbirine bağlanabildiği konusunda genel bir fikir sunmaktadır. Komutlardaki küçük değişikliklerin (örneğin, kelime tekrarları veya sıralamalar) görsel çıktılar üzerindeki etkisi açıkça görülebilir. Ancak en dikkat çekici nokta, asıl dönüşümün, özgün görsellerin veya belirli bir profilin [9] kullanımıyla gerçekleşmesidir. Buradaki basit örneğin yanıltıcı olmaması açısından şu vurguyu yapmakta fayda var: YZ tabanlı platformlar, sundukları ve yukarıda kafa karışıklığı yaratmaması açısından kullanılmayan pek çok parametre ile sanatçının, görselin üretim sürecine çok daha etkili bir şekilde dahil olmasına olanak tanımaktadır. Sanatçılar, görsel sınırların giderek belirsizleşmekte olduğu bir evrende, adeta bir kaşife dönüşmektedir ve keşiflerini, kendi oluşturdukları kavramsal bağlam içinde sanat üretimine dönüştürüp paylaşabilirler. Böylece sanat, geçmişle kurduğu bağı her zaman olduğu gibi dönüştürerek, geleceğin estetik biçimlerini keşfetmeye ve yeni anlam katmanları oluşturmaya giderek daha güçlü bir şekilde devam edebilir.
Üslup ve Ötesi: Tüm Sanatlar Birleşiyor
Sanatçı ve üslup arasındaki ilişki tarih boyunca, ayrılmaz bir bütün olarak ele alınmıştır. Bir sanatçının ismi anıldığında, eserleri ve üslubu zihinde canlanır; bir eseri gördüğümüzde ya da duyduğumuzda ise kimin yarattığını tahmin edebiliriz. Üslup, doğası gereği bir örüntüdür [10] ve zamanla, sanatçıyı özgürleştirmek yerine onu sınırlayan bir kalıba dönüşebilir.
Sanatta her fikir, duygu veya kavram, tüm yönleriyle tek bir üslupla ifade edilemez. Bu nedenle farklı disiplinlerin ve anlatım biçimlerinin birbiriyle etkileşime girmesi sanatçı için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Geleneksel anlayışta sanatçının üslubu, zaman içinde olgunlaşan ve bireysel kimliğini yansıtan, sabit bir unsur olarak görülürdü. Ancak YZ tabanlı görsel üretim platformlarında kullanılan profil (üslup) geliştirme gibi araçlar, sanatçının belirli bir üsluba hapsolmak yerine, anlatımına en uygun estetik dili hızla ve etkili bir şekilde geliştirmesine olanak tanımaktadır. Böylece sanatçı, eskisi gibi tek bir üslubu yıllar içinde inşa etmek yerine, birden fazla estetik yaklaşımı aynı anda benimseyerek, her projede farklı anlatım dillerine hâkim olma şansı elde eder. Bu değişim, sanatsal üretimin daha esnek, özgür ve çeşitlilik içeren bir yapıya evrilmesini sağlarken, sanatçının tek bir tarzla sınırlı kalmadan, çok yönlü bir yaratıcı kimlik geliştirmesine de imkan tanır.
Geleneksel sanatçı profiline alışkın olan anlayışın aksine, teknoloji, sanatçının özgün yorumunu devre dışı bırakmaz; sanatçının bilinçli seçimlerine ve yönlendirmelerine ihtiyaç duyan bir araç olarak varlığını sürdürür. Sanatçının dahli olmadığında, bu teknolojik sistemler yalnızca mevcut stilleri tekrar eden ya da rastgele birleştiren bir dijital yankıya dönüşür. İnsanın bireysel özgünlüğü ve bilinçli müdahalesi olmadan üretilen herhangi bir çıktı, sanat olarak kabul edilemez.
Sonuç olarak, geleceğin sanatçısı farklı disiplinleri birleştiren, duyusal algıları yepyeni kavramsal bağlamlar içinde şekillendiren bir profile evrilecektir. Sanatçı, artık yalnızca bir ressam ya da heykeltıraş değil, kendi yaratıcılığıyla ürettiği eserlerin de küratörü olan bir figüre dönüşecektir. Sanatçının üretimi, yalnızca bir eser ortaya koymakla kalmayacak; aynı zamanda, eserlerinin birbirleriyle nasıl ilişkilendiğini, nasıl bir bütünlük oluşturduğunu ve izleyiciyle nasıl bir anlatı kurduğunu da şekillendirecektir.
[1] Sözde Rastlantısal (pseudo-random) terimi, bilgisayar bilimlerinde, tamamen deterministik ve tekrarlanabilir bir süreçle üretilmiş olmasına rağmen, istatistiksel olarak rastgele görünen sayı dizilerini tanımlar. Gerçek rastgelelik, doğada var olan ve fiziksel süreçlerden elde edilen bir kavramdır (örneğin, radyoaktif bozunum, termal gürültü). Ancak bilgisayarlar deterministik sistemler oldukları için, tamamen rastgele sayı üretemezler. Bu yüzden rastgelelik gerektiren birçok alanda, sözde rastgele sayı üreticileri (PRNG - Pseudorandom Number Generator) kullanılır. (Y.N.)
[2] Seed, rastgele sayı üreteçlerinde başlangıç noktasını belirleyen bir değerdir. Bu değer aynı kaldığında, üretilen sözde-rastgele sayı dizisi de her seferinde aynı olur. (Y.N.)
[3] Büyük Dil Modelleri (Large Language Models - LLM), büyük miktarda metin verisi üzerinde eğitilmiş ve derin öğrenme yöntemleriyle doğal dili anlamaya, üretmeye ve manipüle etmeye odaklanan yapay zekâ modelleridir. LLM'ler, genellikle dönüştürücü (Transformer) mimarisi kullanılarak geliştirilir ve kendi kendine dikkat (self-attention) mekanizması sayesinde, kelimeler arasındaki bağlamsal ilişkileri anlama konusunda oldukça başarılıdırlar. Bu modeller, dilin yapısını ve anlamını öğrenerek soru yanıtlama, metin üretme, çeviri yapma, özetleme, kod yazma ve analiz yapma gibi çok çeşitli görevleri yerine getirebilirler. (Y.N.)
[4] Difüzyon Modelleri (Diffusion Models) olasılıksal modelleme tekniğini kullanarak veri üretmek için kullanılan derin öğrenme modelleridir. Bu modeller, genellikle görüntü üretiminde kullanılır ve ters difüzyon süreci aracılığıyla rastgele gürültüden anlamlı veriler oluşturur. Difüzyon modelleri, Gaussian difüzyon süreci ile çalışarak önce veriyi iteratif olarak bozar ve ardından, bu bozulmuş veriden orijinal veriyi veya yeni anlamlı örnekleri geri kazanmaya çalışır. (Y.N.)
[5] Prompt, yapay zekâ sistemlerine (özellikle dil ve görsel üretim modellerine) verilen yönlendirici bir komuttur, metin veya görsel içerikli olabilir. Bu, bir soru, talimat, metin girişi veya görsel tanımı olabilir. Yapay zekâ, prompt’a verilen girdiye göre bir çıktı üretir. (Y.N.)
[6] CLIP Embedding, OpenAI tarafından geliştirilen Contrastive Language–Image Pretraining (CLIP) modelinin, metin ve görselleri ortak bir anlam uzayında temsil etmek için oluşturduğu vektör temsilleridir. Bu yöntem, bir metin açıklamasıyla en iyi eşleşen görseli veya bir görselle en iyi eşleşen metin açıklamasını belirleyebilmek için kullanılır. CLIP modeli, büyük çaplı metin-görsel eşleştirme verileri üzerinde eğitilerek, kelimeler ve görüntüler arasındaki anlamsal ilişkileri öğrenir. Bu sayede, yapay zekâ modelleri metin tabanlı komutları görsellerle eşleştirebilir ve metinden görsele üretim süreçlerinde yönlendirici bir rol oynar. (Y.N.)
[7] Gizil Uzay (Latent Space): Makine öğrenimi ve yapay zekâda, yüksek boyutlu verilerin anlamlı ve sıkıştırılmış bir şekilde temsil edildiği soyut alan. Derin öğrenme modelleri, bu uzayda veriler arasındaki örüntüleri öğrenerek yeni ve anlamlı çıktılar üretebilir. (Y.N.)
[8] Görsel Midjourney platformunda üretilmiştir (Y.N.)
[9] Profil, (bir anlamda üslup) YZ tabanlı görsel üretim platformlarında (örneğin, Midjourney) kullanıcıların sanatsal tercihlerini, üslup eğilimlerini ve yaratıcı yönelimlerini belirleyerek, sistemin ürettiği görselleri kişiye özel hale getirmesine olanak tanıyan bir özelliktir.
Bu profil, önceki etkileşimlerden ve verilen komutlardan öğrenerek, kullanıcının estetik anlayışına uygun sonuçlar üretmesini sağlar.
[10] Sanatta örüntü, belirli bir düzen, tekrar veya ilişkisel yapı gösteren biçimsel ya da kavramsal organizasyon sistemidir. Estetik düzlemde, görsel sanatlarda renk, biçim, kompozisyon veya ritmik tekrarlarla kendini gösterebilirken; kavramsal düzlemde, sanatçının üslubu, temaları ve anlatı yapıları içinde ortaya çıkan tutarlı bir yönelim olarak da değerlendirilebilir. Sanatsal örüntüler, bireysel yaratım süreçlerinde sanatçının bilinçli ya da bilinçsiz olarak geliştirdiği stilistik ve tematik tekrarları içerir. (Y.N.)
The history of art has been shaped by technological innovations, introducing new tools, production methods, and aesthetic approaches in every era. Just as the invention of photography brought a radical transformation to visual representation, Artificial Intelligence (AI) is now creating a similar shift across all artistic disciplines. With the digital revolution, the relationship between craftsmanship, technical knowledge, and artistic practice is evolving, while creativity, randomness, and collective memory are also being redefined. This paper examines the impact of AI on art and photography through four key themes: 1) Technology and Art: AI, as a new tool in artistic production, transforms craftsmanship and production processes. 2) Conscious Use of Randomness: AI-generated pseudo-randomness enables artists to make deliberate aesthetic choices. 3) Contribution to and Support from the Whole: AI allows artists to utilize collective memory and explore latent space, expanding the boundaries of artistic creation. 4) Beyond Style: Artistic styles are no longer tied to a single identity but rather exist within a fluid and multi-layered framework.
Artificial Intelligence, Art, Photography, Reality, Style, Technology, Latent Space, Collective Art