Serbest Fotoğrafçı, Dijital Fotoğraf Eğitmeni / Freelance Photographer, Digital Photography Instructor
TÜRKİYE
bekiryesiltas@gmail.com
Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Fotoğraf Bölümü Yüksek Lisans Mezunu. AÖF Felsefe Lisans öğrencisi. Fotoğrafçılık ve Video alanında Önlisans Derecesine ve İşletme Lisans Derecesine sahiptir. Harvard Üniversitesi, Temel ve İleri Fotoğrafçılık, Amerikan Fotoğraf Derneği (PSA) Fotoğraf Tarihi, ileri Gezi fotoğrafçılığı, Doğal Işık ve Portre, Görüntü Analizi ve Natürmort, MEB onaylı Temel Fotoğrafçılık ve Dijital Fotoğrafçılık ve Gazetecilik eğitimlerini başarıyla tamamladı.
7.000’den fazla fotoğrafı 85’i aşan ülkede sergilendi, 3.000’den fazla ödül ve 71 uluslararası fotoğraf ünvanı sahibi. Uluslararası fotoğraf yarışmalarında ve festivallerde aktif jüri üyeliği yapmakta ve Türkiye’de serbest fotoğrafçı, dijital fotoğraf eğitmeni ve danışmanı olarak çalışmalarına devam etmektedir.
Bu bildiri, uluslararası fotoğraf yarışmaları jüri değerlendirmelerinde yaşanan değişimleri ve teknolojinin bu süreç üzerindeki etkilerini incelemektedir. 2000’li yılların başından itibaren teknolojik gelişmelerin fotoğraf yarışmalarına katılım sürecini nasıl kolaylaştırdığını ve dijital manipülasyon tekniklerinin yaygınlaşmasının fotoğrafın gerçekliğini nasıl tartışmaya açtığını gözlemlemektedir.
Günümüzde fotoğrafçılar, dijital araçlar ve yapay zekâ destekli görüntü üretimi gibi yenilikçi medyumları kullanarak hayal güçlerini ifade edebilmektedir. Ancak bu durum, fotoğrafın belgesel ve gerçeklik boyutunu yeniden değerlendirmeyi gerektirmektedir. Fotoğrafların gerçekliğini ve özgünlüğünü belirlemek için yarışma organizasyonları, RAW dosyalarını talep etme gibi çözümler üretmektedir. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF), Fédération Internationale de l’Art Photographique (FIAP), The Photographic Society of America (PSA) gibi uluslararası federasyon ve kuruluşlar, adil ve şeffaf bir süreç sağlamak amacıyla standart kurallar uygulamakta ve fotoğraf sanatının gelişimine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Teknolojik gelişmeler, jüri üyelerinin değerlendirme süreçlerinde yeni etik standartlar ve kurallar geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak, fotoğraf sanatında teknolojinin etkileriyle birlikte, özgünlük ve gerçeklik kavramlarının tartışılması gerektiği ve bu tartışmanın fotoğraf yarışmalarının geleceği için önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bu evrim sürecinde, teknolojinin sunduğu olanakların sanatsal ifadeye nasıl yansıtılacağı, estetik ile etik arasındaki dengeyi koruma çabaları, fotoğraf sanatının önündeki büyük zorluklardan biri olarak karşımıza çıkacaktır.
Fotoğraf Yarışması, Jüri, Teknoloji, Fotoğraf, Manipülasyon
Uluslararası fotoğraf yarışmalarında, TFSF, FIAP, PSA gibi çeşitli kuruluşlar tarafından patronaj numarası (onay numarası) verilen yarışmaların başlangıcından günümüze kadar olan kısmında pek çok şeyin değiştiği gözlemleniyor. Kuşkusuz bu değişimlerin başında teknolojik gelişmeler gelmektedir. 2000’li yılların başından itibaren hızla ilerleyen teknoloji, fotoğraf yarışmalarına katılım süreci daha kolay ve hızlı hale getirmiştir. Bu durum, beraberinde getirdiği olumlu ve olumsuz etkiler ile her geçen gün farklı boyutlarda karşımıza çıkmaktadır. Katılımcı sayılarındaki artışlar ve dünyanın dört bir yanındaki fotoğrafçıların eserlerini paylaşma fırsatları her geçen gün artmaktadır. Diğer taraftan ise gelişen dijital manipülasyon teknikleri ile gerçekliğin sınırları zorlanmış ve bu durum fotoğraf yarışmalarda da boy göstermeye başlamıştır. Gelişen bu durumlar, fotoğrafın gerçekliğini ve özgünlüğünü tartışmaya açarak, fotoğrafın belgesel niteliğini ve inandırıcılığını sorgulamamıza neden olmuştur.
Günümüzde fotoğrafçılık, sadece anı yakalamaktan çok daha öteye geçmiş durumdadır. Artık fotoğrafçılar, çeşitli dijital araçlar ve yenilikçi medyumlar kullanarak hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını sınırsızca ifade edebilmektedir. Bu gelişmeler, fotoğraf sanatının geleneksel tanımını yeniden düşünmemizi zorunlu kılarken, artırılmış gerçeklik teknolojileri, interaktif enstalasyonlar ve yapay zekâ destekli görüntü üretimi gibi yenilikçi yaklaşımlar, fotoğrafın ne olduğu ve ne olabileceği konusundaki algımızı sürekli olarak zorlamaktadır. Fotoğrafçılar artık sadece kamera arkasında değil, post-prodüksiyon aşamasında da yaratıcı sürecin aktif bir parçası haline gelmiştir. Bu durum, fotoğrafın gerçekliği yansıtma rolünü sorgulatırken, aynı zamanda onu bir ifade aracı olarak daha da güçlendirmektedir.
Aşağıdaki Görseller Yapay Zekâ ile oluşturulmuştur.
Bu teknolojik gelişmeler ve sanatsal ifade alanındaki genişleme, fotoğrafın özünde var olan belgesel ve gerçeklik boyutunu yeniden değerlendirmemizi beraberinde getirmektedir. Fotoğraf, gazetecilik, bilim ve tarih alanlarında gerçeği kaydetme ve belgeleme aracı olarak önemli bir rol oynarken, bu işlevi ile hala büyük bir önem taşımaktadır. Ancak, dijital çağda gerçeklik kavramı daha karmaşık bir hal almıştır. Bir yandan, yüksek çözünürlüklü kameralar ve gelişmiş optik teknolojiler sayesinde gerçek daha net ve ayrıntılı bir şekilde belgelenebiliyorken diğer yandan, dijital manipülasyon teknikleri ile görüntülerin güvenilirliği sorgulanmaktadır.
Jüri üyeleri, teknolojinin fotoğraf sanatı üzerindeki etkilerini yakından takip etmeli ve bu değişimlerin yarışma sürecine yansımalarıyla başa çıkmaya çalışmaktadır. Dijital manipülasyon tekniklerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, fotoğrafların gerçekliğini ve özgünlüğünü değerlendirmek giderek zorlaşmaktadır. Bu durum, jüri değerlendirme sürecinde ciddi zaman kayıplarına ve dijital manipülasyonun sunduğu sınırsız olanaklar ile de bir eserin gerçekliğini ve özgünlüğünü belirlemeyi oldukça güçleştirmiştir. Bir fotoğrafın fotoğrafçı tarafından mı çekildiği yoksa manipülasyon veya yapay zekâ ürünü mü olduğunu ayırt etmek, fotoğrafın teknik açıdan incelenmesi, manipülasyon içerip içermediğinin tespit edilmesi ve yarışma kurallarına uygunluğunun değerlendirilmesi, jüri üyelerinin üzerinde titizlikle durması gereken konular haline gelmiştir. Fotoğrafların sanatsal ve estetik değerini değerlendirmenin yanı sıra, teknik bir incelemeyi de zorunlu kılması ve yarışmalarda katılımcıların eserlerini adil bir şekilde değerlendirme çabaları, jüri üyelerinin daha fazla zaman ve enerji harcamasına neden olmaktadır.
Yarışma organizasyoncuları da bu sorunların farkında olup, çeşitli çözümler üretmeye çalışsalar da genel olarak yüksek katılım oranını ve katılan fotoğraf sayısını korumaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda, fotoğraf yarışmalarında ve genel olarak fotoğraf sanatında, gerçekliğin temsili konusunda yeni etik standartlar ve kurallar geliştirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Belirli kategorilerde, fotoğrafın aslına sadık kalma prensibi sabit kalırken, bazı yarışmalar, fotoğrafların orijinal JPEG veya RAW dosyalarını talep ederek, fotoğraf sahibinin doğruluğu ile yapılan düzenlemelerin boyutunu kontrol etme yoluna gitmektedir.
Fotoğraf Yarışmalarında Etik ve Sorumluluklar
Bu gelişmeler ışığında, fotoğrafın sonuçlarının sorumluluğu, tüm yönleriyle fotoğrafçıya aittir. Bu sorumluluk bilinci, fotoğrafçının etik ilkelere bağlı kalmasını gerektirirken, bu etik boyutu fotoğraf sanatının önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ne yazık ki fotoğraf yarışmalarında etik sorunlar ve sahte fotoğraflar giderek daha büyük bir endişe kaynağı haline gelmektedir. Katılımcıların bazıları, ödül kazanma veya tanınma arzusuyla etik sınırları aşan uygulamalara başvurmaktadır. Bu sorunlu uygulamalar arasında renk değiştirme, fotoğrafın orijinal halinde olmayan öğeler ekleme veya var olan öğeleri silme, başkasının fotoğrafını kullanma, birden fazla fotoğrafı birleştirme vb. tekniklerin kullanımı yer almaktadır. Bu tür uygulamalar, yarışmaların bütünlüğünü ve güvenilirliğini tehdit etmekte ve yarışma organizatörleri ve jüri üyeleri içinde zaman kaybına yol açmaktadır.
Örnek görseller aşağıda yer almaktadır.
D1 ve D2 görüntüler, bir fotoğrafçının görüntülerini kendi görüntüsüymüş gibi yarışmalara, sergilere ve benzeri organizasyonlara sunan sahte katılımcılara örnektir.
Jüri Üyelerinin Rolü ve Hakları
Jüriler, fotoğraf sanatının farklı alanlarında uzmanlaşmış, deneyimli ve alanlarında saygın bir konuma sahip olmuş kişiler olması beklenmektedir. Yarışma organizasyonları, jüri üyelerini belirlerken bu nitelikleri göz önünde bulundurarak, adil ve objektif bir değerlendirme süreci yürütmeyi hedeflemektedir. Ancak, jüri üyelerinin emeklerinin karşılığı konusunda farklı uygulamalar söz konusudur. Jüriler, bu görevlerini yerine getirirken, bu sorumluluk karşılığında, (Türkiye’de jüri üyeliğinin “huzur hakkı” adı altında maddi bir karşılığı vardır) bazı yarışma organizasyonları tarafından jüri üyelerine bir sonraki yarışmaya ücretsiz katılım hakkı veya turlu (circuit) yarışma salonlarında kendi değerlendirme salonları dışındaki salonlara katılma imkânı sunmaktadır. Bu tür uygulamalar, jüri üyelerinin emeklerinin bir nebze de olsa takdir edilmesi açısından olumlu olsa da yeterli olmayabilir. Ayrıca, PSA ve benzer kuruluşlar, jüri değerlendirmesi yapan kişilere, unvan başvurusu sırasında kullanabilecekleri sınırlı kredi puanları vererek desteklemektedirler. Öte yandan, bazı yarışma organizasyonları jüri üyelerinin emeğini görmezden gelerek ne maddi bir karşılık ne de katkılarını onurlandıracak basit bir sertifika sunmaktadır. Jüri üyelerinin emeğinin karşılıksız bırakılması, motivasyon kaybına ve nitelikli jüri bulma zorluğuna, değerlendirme süreçlerinde adaletsizlik riskini artırma, yarışmaların prestijini ve ciddiyetini de zedeleyebilir ve jüri bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bu sorunların önüne geçmek için en azından bir teşekkür belgesi sunulması önemlidir.
Standart Kurallar ve Etik İlkeler
Bu süreçte, fotoğraf sanatının evrensel dilini destekleyen TFSF, FIAP, PSA ve benzeri uluslararası federasyon ve kuruluşlarlar, onayladıkları yarışmalarda adil ve şeffaf bir süreç sağlamak amacıyla bir dizi standart kurallar (zaman içerisinde güncellenen) uygulamaktadır. Bu kurallar, jüri üyeleri değerlendirme kriterleri, değerlendirme süreci, etik kurallar, verilecek ödüller ile katılımcıların haklarını korumayı amaçlamaktadır. Böylece, yarışmaların uluslararası standartlara uygun şekilde gerçekleştirilmesi ve fotoğraf sanatının gelişimine katkı sağlanması hedeflenmektedir. Bu standart kurallar, fotoğraf dünyasının önde gelen uzmanları tarafından titizlikle oluşturulmuş, teknolojinin hızla ilerlemesi ve fotoğraf tekniklerinin çeşitlenmesi ile dinamik bir şekilde güncellenerek, güncel ihtiyaçlara cevap vererek fotoğraf yarışmaları çerçevesinde bir denge unsuru olarak işlev görmektedir. Bu güncellemeler, yarışma sürecinin her aşamasını kapsayacak şekilde tasarlanmış, katılımcıların eşit şartlarda değerlendirilmesinden, jüri seçim kriterleri kılavuzu oluşumuna, fotoğrafların teknik özelliklerinden, etik kurallara uygunluğuna kadar geniş bir yelpazede standartlar belirlenmiştir.
Örnek olarak, Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu (FIAP) ve Amerika Fotoğraf Topluluğu (PSA)’nın linkleri aşağıda incelenebilir:
FIAP: https://tfsf.org.tr/writable/uploads/fiap-psa-gpu/fiap/INFO_172_2020_T_V25Jan2021.pdf
FIAP Sanctions For Breaching FIAP Regulations and “Red List”: https://www.fiap.net/upload/files/1523006965-0c636.pdf.
PSA Bölüm Tanımları: https://psa-photo.org/page/division-definitions
PSA Etik Politikalar ve Uygulamalar: https://psa-photo.org/page/ethical-practices?&hhsearchterms=%22ethical+policies+and+practices%22.
PSA Sergi Katılımcı Sözleşmesi: https://cdn.ymaws.com/psa-photo.org/resource/resmgr/pdf/exhibitions_/exhibition-entrants-agreemen.pdf
Bu sayede, dünyanın farklı köşelerinden katılan fotoğrafçılar için ortak bir zemin oluşturulmuş ve yarışmaların güvenilirliği artırılmıştır. Uluslararası federasyon ve topluluklar tarafından belirlenen kurallar, yalnızca yarışma sürecini değil, fotoğraf sanatının genel etik ilkelerini de kapsamaktadır. Bu kurallar, dijital manipülasyon sınırları, telif hakları, doğa fotoğrafçılığında hayvanların doğal alanlarına saygı gösterme, foto muhabirliği ve seyahat gibi konularda net yönergeler sunmaktadır. Bu kapsamlı yaklaşım, fotoğraf sanatının bütünlüğünü korurken, aynı zamanda yenilikçi yaklaşımlara da alan açmaktadır.
Teknolojinin hızlı gelişimi, fotoğraf yarışmalarını kaçınılmaz bir evrim sürecine sokmuştur. Bu süreçte jüri üyeleri, fotoğrafların gerçekliğini sorgulamak gibi giderek karmaşıklaşan ve yorucu bir görevle karşı karşıya kalmaktadır. Değerlendirmeye sunulan fotoğraflar, kimi zaman jüriyi bilinçli olarak yanıltmaya yönelik manipülasyonlar içerirken, bazen de fotoğrafçının farkında olmadan yaptığı düzenlemeler veya yarışma şartnamesini dikkatlice okumamış olmasından kaynaklanan sorunları barındırmaktadır.
Bu durum, jüri üyelerinin motivasyonunu ve konsantrasyonunu ciddi şekilde etkilemektedir. Artık sadece fotoğrafın estetik ve teknik yönlerini değerlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda etik sınırlar içinde kalıp kalmadığını da titizlikle incelemek zorunda kalmıştır. Tüm bu faktörler fotoğraf yarışmalarındaki değerlendirme süreçlerini giderek daha karmaşık hale getirmektedir. Bu dönüşüm, yarışmaların doğasını değiştirirken, jüri üyelerinin rolünü de yeniden şekillendirmektedir.
Sonuç
Teknolojinin hızlı gelişimi fotoğraf yarışmalarını evrimleştirmiş ve jüri üyeleri için değerlendirme süreçlerini giderek karmaşık ve yorucu bir hale getirmiştir. Fotoğrafların estetik ve teknik yönlerini değerlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda etik standartlara uygunluğunu da titizlikle incelemek, jüri üyelerini dijital dedektiflere dönüştürmüştür. Bu dönüşüm, yarışmaların doğasını ve jüri üyelerinin rolünü yeniden şekillendirirken, fotoğraf sanatı ve yarışmalarının geleceğine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Belki de yakın bir gelecekte yapay zekâ destekli sistemler, jüri üyelerine yardımcı olacak veya tamamen yeni değerlendirme kriterleri ve kategoriler ortaya çıkacaktır. Her durumda, fotoğraf sanatı ve yarışmaları, teknolojinin sunmuş olduğu olanaklarla evrilmeye devam ettikçe, estetik ve etik arasındaki dengeyi koruma çabası sektörün en büyük zorluklarından biri olmaya devam edecektir.
Bu makalede yer alan tüm görseller, Bekir Yeşiltaş tarafından üretilmiştir ve tüm hakları ona aittir.
This paper examines the changes in jury evaluations of international photography competitions and the effects of technology on this process. It observes how technological developments since the early 2000’s have facilitated the process of participating in photography competitions and how the proliferation of digital manipulation techniques has questioned the originality of photography.
Today, photographers are able to express their imagination using innovative mediums such as digital tools and artificial intelligence-assisted image production. However, this situation requires a re-evaluation of the documentary and reality dimension of photography. In order to determine the authenticity and authenticity of photographs, competition organizations produce solutions such as requesting RAW files. International federations and organizations such as the Photographic Arts Federation of Türkiye (TFSF), Fédération Internationale de l'Art Photographique (FIAP), and The Photographic Society of America (PSA) apply standard rules to ensure a fair and transparent process and aim to contribute to the development of the art of photography. Technological developments necessitate the development of new ethical standards and rules in the evaluation processes of jury members.
In conclusion, it is emphasized that with the effects of technology in the art of photography, the concepts of authenticity and reality should be discussed, and that this discussion is important for the future of photography competitions. In this evolutionary process, how the possibilities offered by technology will be reflected in artistic expression and the efforts to maintain the balance between aesthetics and ethics will be one of the great challenges facing the art of photography.
Photography Competition, Jury, Technology, Photography, Manipulation
Fotoğraf Sanatçısı / Photographer
TÜRKİYE
E-posta: bekir.kirac@gmail.com; Instagram: @bekirkirac_art (Fotoğraf ve sergi paylaşımları, sanat içerikleri); Instagram: @synthetica (Yapay zekâ temelli koleksiyonlar); web: www.syntheticadesign.com
Bekir Kıraç Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Maden Mühendisliği okudu. Başkent Üniversitesinde İşletme Bölümü’nde lisans üstü eğitimi yaptı. 1993 yılından itibaren, fotoğraf ve dijital sanat alanlarında çalışmalarını yürütmektedir. Ayrıca yapay zekâ tabanlı yaratıcılık alanlarında da çalışmalar yapmaktadır. Kendi fotoğraf ve dijital sanat stüdyosunda, 2015 yılından beri çalışmaktadır.
Pek çok solo (“… and Woman”; ExPercepta; Alegori; Alchemy) sergi düzenledi ve karma sergilere katıldı. Dijital sanat ve fotoğraf, yapay zekâ ile sanatın geleceği, yapay zekânın yaratıcı kullanımı konularını ele alan konuşma ve sunumlar yaptı.
Sanatın tarihi, teknolojik yeniliklerle şekillenmiş ve her dönemde yeni araçlar, üretim biçimleri ve estetik anlayışlar ortaya çıkmıştır. Fotoğrafın icadı, sanatın görsel temsilinde nasıl radikal bir dönüşüm yarattıysa, günümüzde, Yapay Zekâ (YZ) da benzer bir dönüşümü tüm sanat disiplinleri üzerinde gerçekleştirmektedir. Dijital devrimle birlikte, sanatçının zanaatkârlık ve teknik bilgiyle kurduğu bağ değişirken, sanatın yaratıcılık, rastlantısallık ve kolektif hafıza ile ilişkisi de dönüşmektedir.
Bu bildiride, YZ’nin sanat ve fotoğraf üzerindeki etkileri dört temel başlık altında ele alınmaktadır: 1) Teknoloji ve Sanat: YZ, sanat üretiminde yeni bir araç olarak, zanaat anlayışını ve üretim süreçlerini dönüştürmektedir. 2) Rastlantısallığın Bilinçli Kullanımı: YZ’nin sunduğu sözde rastlantısallık, sanatçılara bilinçli estetik seçimler yapma olanağı tanımaktadır. 3) Bütüne Katkı, Bütünden Destek: YZ, sanatçının bu kolektif hafızayı kullanmasını ve gizil uzayı (latent space) keşfetmesini sağlayarak sanatın sınırlarını genişletmektedir. 4) Üslup ve Ötesi: Sanatçıların üslupları artık tek bir kimlik üzerinden değil, değişken ve çok katmanlı bir yapı içinde değerlendirilmektedir.
Yapay Zekâ, Sanat, Fotoğraf, Gerçeklik, Üslup, Teknoloji, Gizil Uzay, Kolektif Sanat
Giriş
“Gerçeklik" ve "sanat" kültürel bağlamlardan ve dönemsel değişimlerden bağımsız düşünülemez; bu da, tanımlanmalarının zorluğuna işaret eder. İnsan, gerçekliğini, kendi bakış açısından oluşturur. Farklı kişisel gerçekliklerin paylaşılan yönleri, mutlak gerçekliğin bu olduğu izlenimini yaratır. Dil, kavramlarımız ve tanımlarımız, iletişimin en yalın ve etkili şekilde gerçekleşmesini sağlamak üzere, bu ortak alanda şekillenmiştir. Kavramsal sanat, iletişimin bizi hapsettiği sözde gerçeklik alanını kalıcı biçimde dönüştürerek genişletir. Böyle bir dönüştürmede fotoğraf, diğer tüm sanat dallarından daha büyük bir güce sahiptir. Çünkü fotoğraf, "objektif" aracılığıyla gerçekliği kaydederek, "nesnellik" iddiasıyla ortaya çıkar. Sanatçı, ortak gerçekliğimiz içinde var olan ancak fark edilmeyen unsurları ortaya çıkarttığı gibi, algılananları da farklı bir perspektiften sunar. Bu unsurlar arasındaki ilişkileri yeniden tanımlayarak farklı örüntüler oluşturur.
Teknolojik gelişmeler, sanat ve gerçeklik ilişkisinde, yeni bir döneme kapı açmaktadır. Dijital devrim ve Yapay Zekâ (YZ) uygulamaları, sanatçılara yeni görsel ve kavramsal şablonlar sunarak eserlerini şekillendirmelerine, farklı üsluplar arasında hızlıca geçiş yapmalarına ve yaratıcılıklarını zenginleştirmelerine olanak tanımaktadır. Takip eden 4 bölümde teknolojinin sanatla kesişimi, rastlantısallığın bilinçli şekilde kullanılışının YZ ile nasıl farklı bir boyuta ulaştığı ve YZ’nin, sanat üretiminde, bir "kolektif hafıza" olarak konumlanması ve üslup anlayışını nasıl değiştirdiği ele alınacaktır.
Bu bildiride, yazarın kişisel sanat pratiği ve deneyimlerine dayalı bir yaklaşım/yorum ortaya konulmaktadır.
Teknoloji Değiştikçe Sanat Nasıl Değişiyor?
Tarih boyunca gelişen teknoloji, sanatçıya yeni fırsatlar sunmuş ve bunlar da kaçınılmaz olarak önemli değişimler yaratmıştır. Bunların temelinde, sanatın üretim süreçlerindeki teknik ve zanaatsal dönüşümler yer almaktadır.
Örneğin fotoğraf alanında 1990’lı yıllarda emek ve zaman yoğun karanlık oda süreçleri, dijital teknolojilerle birlikte neredeyse ortadan kalktı. Bu dönüşüm, başlangıçta, fotoğrafın özüne yönelik tehdit ve zanaatın yok oluşu olarak algılanmış olsa da zaman, fotoğrafın sanatsal değerinin kullanılan araçların veya sürecin karmaşıklığından değil sanatçının kavramsal derinliğinden, estetik anlatımından ve özgün yaratıcılığından kaynaklandığını gösterdi.
YZ ve beyin-makine arayüzleri alanındaki gelişmeler böyle devam ederse bir süre sonra, sanatçılar zihinlerindekileri doğrudan, geleneksel bir üretim sürecine ihtiyaç duymadan sanatsevere ulaştırma imkanına sahip olacaklardır. Bir eserin sadece görsel ya da işitsel olarak değil, aynı zamanda, tüm duyularla deneyimlenmesi mümkün olabilecektir. Bu durum, sanatçı için daha önce zanaatsal veya teknik kısıtlar nedeniyle ifade edilememiş kurguları özgürce paylaşma imkanı sunarken, sanatsever için ise eseri bizzat sanatçının zihninden aracısız ve dolaysız biçimde deneyimleme fırsatı sağlayacaktır.
Böyle bir dünyada teknoloji, sanatın üretim yöntemlerini dönüştürmekle yetinmeyecek; aynı zamanda sanatçı ve izleyici arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayarak, sanatın ne olduğu, sanatçının kim olduğu ve sanat deneyiminin nasıl yaşandığı konusunda köklü bir değişim yaratacaktır.
Rastlantısallığın Bilinçli Kullanımı
Rastlantısallık, sanat tarihinde önemli bir yaratıcı unsur olarak hep var olmuştur. Sürrealistlerin bilinç dışı süreçlere yönelik deneylerinden soyut dışavurumcuların spontane fırça darbelerine kadar birçok sanatsal üretim biçimi, rastlantısallığı bilinçli bir yaratım aracına dönüştürmüştür.
Günümüzde YZ teknolojileriyle birlikte rastlantısallık kavramı farklı bir boyuta taşınmıştır. Çok kaba bir tarifle YZ, büyük veri kümelerindeki örüntüleri tanıyıp, belirli bir rastlantısallık içinde insanın anlam verebileceği çıktılar üreten, istatistiksel bir sistem olarak tanımlanabilir. Ancak burada söz konusu olan, gerçek anlamda bir rastlantısallık değil sözde rastlantısallıktır [1].
YZ devasa veri kümeleri içinde bağlantıları kurarken belirlenmiş sınırlar dahilinde seçimler yapar. Böylelikle ortaya çıkan sonuçlar hem öngörülemez hem de kontrollüdür. Dahası, başlangıç parametreleri (seed) [2] bilindiğinde bu sonuçlar tekrar üretilebilir. Temelde iki farklı YZ türü vardır:
Cartier-Bresson’un karar anı (decisive moment) kavramı, fotoğrafçının doğru anı ve görüntüyü yakalama sezgisine işaret eder. Ancak bu doğru an, çoğu zaman tamamen kontrol edilemez dış dünyada, rastlantısal unsurların birleşimiyle ortaya çıkar. Bu noktada, Peter Lik’in ünlü Ghost fotoğrafı iyi bir örnektir. Lik, Arizona’daki Antilop Kanyonu’nda, kum taneciklerinin havada asılı kaldığı anı yakalayarak, doğada kendiliğinden var olan rastlantısal bir durumu sanatsal bir forma dönüştürmüştür.
YZ ile çalışan bir fotoğraf sanatçısı istediği şartları stüdyoda oluşturmak veya doğada doğru anı beklemek yerine, sistem tarafından üretilen sayısız olasılık arasından bir görüntü seçer, onu yönlendirir ve kendi sanatsal anlatısını oluşturmak için istediği bağlamda kullanır. Böylece, rastlantısallık, artık yalnızca dış dünyada kontrolsüzce var olan ve yakalanması gereken bir an olmaktan çıkar; sanatçının bilinçli yönlendirmeleriyle kontrol edilebilen ve şekillendirilebilen bir araca dönüşür. Fotoğraf özelinde sanat, önceki zamanlarla kıyaslandığında, çok daha dinamik ve keşfe açık bir süreç haline gelir. YZ, saniyeler içinde sayısız varyasyon üreterek, sanatçının daha önce fark edemediği görsel ilişkileri ve biçimleri yüzeye çıkarmasına olanak tanır. Bu varyasyon miktarı, yalnızca tek bir komut için bile, herhangi bir insanın ömrü boyunca durmadan inceleyebileceğinden katbekat fazladır. Böylece, YZ’nin sunduğu rastlantısal zenginlik, sanatçının bilinçli seçimleriyle birleşerek tam anlamıyla yaratıcı bir sürece dönüşür.
Bütüne Katkı, Bütünden Destek
Sanatçılar, ürettikleri her eserle, bireysel olarak hareket etseler bile, insanın sanat anlayışı ve üretimi adına ortak bir dil oluşturan kolektif sanat hafızasına katkıda bulunurlar. YZ’nın devreye girmesiyle sanatın kolektif doğası daha görünür hale gelmiştir. Sanatçılar yalnızca geçmiş ustalardan değil YZ’nın sunduğu geniş veri havuzu sayesinde, daha önce haberdar bile olmadıkları sanatçılardan da beslenmekte ve kendi eserleriyle bu bütünü genişletmektedir. YZ, eğitiminde kullanılmış görsel verileri sentezleyerek yeni imgeler üretirken, sanatçının sürece yön veriş biçimi sanatsal içeriğin değerini belirler. YZ’nın sunduğu içerikler, doğrudan ve sorgusuz şekilde kullanıldığında, yaratıcı süreci sınırlandıran mekanik bir tekrar döngüsüne dönüşebilir. Böyle bir kullanım, gündelik ya da profesyonel ihtiyaçları karşılayabilir; ancak sanatsal bir derinlik taşımaz. Hatta bu süreç, bir arama motoruna anahtar kelimeler girip, çıkan görsellerden rastgele birini seçmeye benzer. Oysa sanatçının rolü, YZ’nın ürettiği verileri bilinçli bir süzgeçten geçirerek yönlendirmek ve bu ham malzemeden özgün sanatsal anlamlar inşa etmektir.
Görsel üretimde YZ, metin tabanlı üretime kıyasla daha dinamik bir süreç oluşturur. Metin üretimi dil kuralları çerçevesinde mantıksal bir yapı inşa ederken, görsel üretim, Gizil Uzay [7] (Latent Space) içindeki olasılıklardan belirli estetik ve anlam düzeylerine yönlendirilir. Konuşma ve yazı dili, görsel dille kıyaslandığında çok daha kısıtlı ve katıdır; dilde yeni kelimeler üretmek ve bunların yaygın olarak kabul görmesi uzun zaman alırken, görsel dil yeni formlar ve anlamlar yaratmada çok daha esnektir.
Gizil Uzay, yönlendirmelerle kavramlar ve imgeler arasında bağlantılar yaratmaya imkan sağlayan bir alandır. Görsel dil, kavramsal çerçevelere tam olarak oturtulamayacak, doğrudan duyulara hitap eden ve sezgisel olarak algılanan anlamlar içerir. Gizil Uzay, sanatçıya, kavramlar arasında dilde mümkün olmayan, ancak görsel olarak kurulabilen ilişkiler oluşturma imkânı verir. Bu ilişkiler doğrudan gizil uzayda hazır kurulu şekilde beklemez, ancak bir çeşit potansiyel olarak bulunur. Sanatçı metin komutları ve görsel yönlendirmelerle, YZ’yı alakasız görünen kavramlar arasındaki bağlantıları kurmaya, birbirleriyle ilişkilendirmeye zorlar ve var olan potansiyeli ortaya çıkartır. Burada önceki bölümde konu edilmiş olan sözde-rastlantısallık devreye girer. YZ, belli kurallar çerçevesinde, bu kavramlar arasında kurulabilecek çok sayıdaki görsel ilişki arasından birini tercih eder. Sanatçının bilinçli müdahalesi, dilde tanımlanamayan ancak görsel olarak güçlü anlamlar taşıyan yeni formların ve ilişkilerin ortaya çıkmasını sağlar. İnsan algısı, belirli kalıplar ve sınıflamalar çerçevesinde dünyayı anlamlandırırken, Gizil Uzay, bu kalıpların ötesinde yeni örüntüler oluşturma potansiyeli sunar. Örneğin, “dalga” ve “hafıza” kavramları ilk bakışta farklı alanlara ait gibi görünse de her ikisi de hem görsel hem kavramsal açıdan geçicilik ve iz bırakma olgularıyla ilişkilendirilebilir. Dalganın, suyun yüzeyinde gelip geçici şekiller oluşturması gibi, hafızamızdaki hatıraların zihinde canlanıp sönümlenmesi de benzer bir etki şeklinde algılanabilir. Görsel olarak ise, dalgaların kıvrımlı hareketleri ile hafızaya ev sahipliği yapan beyin kıvrımlarının yapısı arasında görsel benzerlikler bulunabilir. Bu ilişkiyi, birbirine bağlı görsel halkalardan oluşan bir zincir gibi düşünmek mümkündür: zincirin bir ucunda beyin dokusunun kıvrımları, diğer ucunda ise dalgalanan bir su yüzeyi bulunur. Zincirin her bir halkası, bazen daha çok dalgalanan bir yüzeyi, bazen ise daha çok beyin kıvrımlarını andıran görsellerin bir sentezi olarak tasavvur edilebilir. Gizil Uzay içinde bu iki uç arasında, aşamalı geçiş sağlayan görsel bir spektrum olduğu varsayılabilir. Bu spektrum, sanatçının farkında olmadığı bu tür ilişkileri yüzeye çıkararak, bir noktada kısmen dalgalanan su yüzeyine benzeyen, kısmen de beyin kıvrımlarını andıran görseller yaratılmasına imkan tanır. Aşağıdaki dizide bu anlatılanlar kısmen gösterilmeye çalışılmıştır. Anlaşılabilirlik açısından çok basit bir metin komut kullanılmış, ancak yönlendirme için metin içindeki kelimeler bazen birden fazla tekrar edilmiş ve bazen sıralamaları değiştirilmiştir. Tümünde aynı başlangıç noktası (komutun altındaki sayı) kullanılmıştır. [8]
Yukarıdaki örnekler, Gizil Uzay içindeki kavramların görsel olarak nasıl birbirine bağlanabildiği konusunda genel bir fikir sunmaktadır. Komutlardaki küçük değişikliklerin (örneğin, kelime tekrarları veya sıralamalar) görsel çıktılar üzerindeki etkisi açıkça görülebilir. Ancak en dikkat çekici nokta, asıl dönüşümün, özgün görsellerin veya belirli bir profilin [9] kullanımıyla gerçekleşmesidir. Buradaki basit örneğin yanıltıcı olmaması açısından şu vurguyu yapmakta fayda var: YZ tabanlı platformlar, sundukları ve yukarıda kafa karışıklığı yaratmaması açısından kullanılmayan pek çok parametre ile sanatçının, görselin üretim sürecine çok daha etkili bir şekilde dahil olmasına olanak tanımaktadır. Sanatçılar, görsel sınırların giderek belirsizleşmekte olduğu bir evrende, adeta bir kaşife dönüşmektedir ve keşiflerini, kendi oluşturdukları kavramsal bağlam içinde sanat üretimine dönüştürüp paylaşabilirler. Böylece sanat, geçmişle kurduğu bağı her zaman olduğu gibi dönüştürerek, geleceğin estetik biçimlerini keşfetmeye ve yeni anlam katmanları oluşturmaya giderek daha güçlü bir şekilde devam edebilir.
Üslup ve Ötesi: Tüm Sanatlar Birleşiyor
Sanatçı ve üslup arasındaki ilişki tarih boyunca, ayrılmaz bir bütün olarak ele alınmıştır. Bir sanatçının ismi anıldığında, eserleri ve üslubu zihinde canlanır; bir eseri gördüğümüzde ya da duyduğumuzda ise kimin yarattığını tahmin edebiliriz. Üslup, doğası gereği bir örüntüdür [10] ve zamanla, sanatçıyı özgürleştirmek yerine onu sınırlayan bir kalıba dönüşebilir.
Sanatta her fikir, duygu veya kavram, tüm yönleriyle tek bir üslupla ifade edilemez. Bu nedenle farklı disiplinlerin ve anlatım biçimlerinin birbiriyle etkileşime girmesi sanatçı için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Geleneksel anlayışta sanatçının üslubu, zaman içinde olgunlaşan ve bireysel kimliğini yansıtan, sabit bir unsur olarak görülürdü. Ancak YZ tabanlı görsel üretim platformlarında kullanılan profil (üslup) geliştirme gibi araçlar, sanatçının belirli bir üsluba hapsolmak yerine, anlatımına en uygun estetik dili hızla ve etkili bir şekilde geliştirmesine olanak tanımaktadır. Böylece sanatçı, eskisi gibi tek bir üslubu yıllar içinde inşa etmek yerine, birden fazla estetik yaklaşımı aynı anda benimseyerek, her projede farklı anlatım dillerine hâkim olma şansı elde eder. Bu değişim, sanatsal üretimin daha esnek, özgür ve çeşitlilik içeren bir yapıya evrilmesini sağlarken, sanatçının tek bir tarzla sınırlı kalmadan, çok yönlü bir yaratıcı kimlik geliştirmesine de imkan tanır.
Geleneksel sanatçı profiline alışkın olan anlayışın aksine, teknoloji, sanatçının özgün yorumunu devre dışı bırakmaz; sanatçının bilinçli seçimlerine ve yönlendirmelerine ihtiyaç duyan bir araç olarak varlığını sürdürür. Sanatçının dahli olmadığında, bu teknolojik sistemler yalnızca mevcut stilleri tekrar eden ya da rastgele birleştiren bir dijital yankıya dönüşür. İnsanın bireysel özgünlüğü ve bilinçli müdahalesi olmadan üretilen herhangi bir çıktı, sanat olarak kabul edilemez.
Sonuç olarak, geleceğin sanatçısı farklı disiplinleri birleştiren, duyusal algıları yepyeni kavramsal bağlamlar içinde şekillendiren bir profile evrilecektir. Sanatçı, artık yalnızca bir ressam ya da heykeltıraş değil, kendi yaratıcılığıyla ürettiği eserlerin de küratörü olan bir figüre dönüşecektir. Sanatçının üretimi, yalnızca bir eser ortaya koymakla kalmayacak; aynı zamanda, eserlerinin birbirleriyle nasıl ilişkilendiğini, nasıl bir bütünlük oluşturduğunu ve izleyiciyle nasıl bir anlatı kurduğunu da şekillendirecektir.
[1] Sözde Rastlantısal (pseudo-random) terimi, bilgisayar bilimlerinde, tamamen deterministik ve tekrarlanabilir bir süreçle üretilmiş olmasına rağmen, istatistiksel olarak rastgele görünen sayı dizilerini tanımlar. Gerçek rastgelelik, doğada var olan ve fiziksel süreçlerden elde edilen bir kavramdır (örneğin, radyoaktif bozunum, termal gürültü). Ancak bilgisayarlar deterministik sistemler oldukları için, tamamen rastgele sayı üretemezler. Bu yüzden rastgelelik gerektiren birçok alanda, sözde rastgele sayı üreticileri (PRNG - Pseudorandom Number Generator) kullanılır. (Y.N.)
[2] Seed, rastgele sayı üreteçlerinde başlangıç noktasını belirleyen bir değerdir. Bu değer aynı kaldığında, üretilen sözde-rastgele sayı dizisi de her seferinde aynı olur. (Y.N.)
[3] Büyük Dil Modelleri (Large Language Models - LLM), büyük miktarda metin verisi üzerinde eğitilmiş ve derin öğrenme yöntemleriyle doğal dili anlamaya, üretmeye ve manipüle etmeye odaklanan yapay zekâ modelleridir. LLM'ler, genellikle dönüştürücü (Transformer) mimarisi kullanılarak geliştirilir ve kendi kendine dikkat (self-attention) mekanizması sayesinde, kelimeler arasındaki bağlamsal ilişkileri anlama konusunda oldukça başarılıdırlar. Bu modeller, dilin yapısını ve anlamını öğrenerek soru yanıtlama, metin üretme, çeviri yapma, özetleme, kod yazma ve analiz yapma gibi çok çeşitli görevleri yerine getirebilirler. (Y.N.)
[4] Difüzyon Modelleri (Diffusion Models) olasılıksal modelleme tekniğini kullanarak veri üretmek için kullanılan derin öğrenme modelleridir. Bu modeller, genellikle görüntü üretiminde kullanılır ve ters difüzyon süreci aracılığıyla rastgele gürültüden anlamlı veriler oluşturur. Difüzyon modelleri, Gaussian difüzyon süreci ile çalışarak önce veriyi iteratif olarak bozar ve ardından, bu bozulmuş veriden orijinal veriyi veya yeni anlamlı örnekleri geri kazanmaya çalışır. (Y.N.)
[5] Prompt, yapay zekâ sistemlerine (özellikle dil ve görsel üretim modellerine) verilen yönlendirici bir komuttur, metin veya görsel içerikli olabilir. Bu, bir soru, talimat, metin girişi veya görsel tanımı olabilir. Yapay zekâ, prompt’a verilen girdiye göre bir çıktı üretir. (Y.N.)
[6] CLIP Embedding, OpenAI tarafından geliştirilen Contrastive Language–Image Pretraining (CLIP) modelinin, metin ve görselleri ortak bir anlam uzayında temsil etmek için oluşturduğu vektör temsilleridir. Bu yöntem, bir metin açıklamasıyla en iyi eşleşen görseli veya bir görselle en iyi eşleşen metin açıklamasını belirleyebilmek için kullanılır. CLIP modeli, büyük çaplı metin-görsel eşleştirme verileri üzerinde eğitilerek, kelimeler ve görüntüler arasındaki anlamsal ilişkileri öğrenir. Bu sayede, yapay zekâ modelleri metin tabanlı komutları görsellerle eşleştirebilir ve metinden görsele üretim süreçlerinde yönlendirici bir rol oynar. (Y.N.)
[7] Gizil Uzay (Latent Space): Makine öğrenimi ve yapay zekâda, yüksek boyutlu verilerin anlamlı ve sıkıştırılmış bir şekilde temsil edildiği soyut alan. Derin öğrenme modelleri, bu uzayda veriler arasındaki örüntüleri öğrenerek yeni ve anlamlı çıktılar üretebilir. (Y.N.)
[8] Görsel Midjourney platformunda üretilmiştir (Y.N.)
[9] Profil, (bir anlamda üslup) YZ tabanlı görsel üretim platformlarında (örneğin, Midjourney) kullanıcıların sanatsal tercihlerini, üslup eğilimlerini ve yaratıcı yönelimlerini belirleyerek, sistemin ürettiği görselleri kişiye özel hale getirmesine olanak tanıyan bir özelliktir.
Bu profil, önceki etkileşimlerden ve verilen komutlardan öğrenerek, kullanıcının estetik anlayışına uygun sonuçlar üretmesini sağlar.
[10] Sanatta örüntü, belirli bir düzen, tekrar veya ilişkisel yapı gösteren biçimsel ya da kavramsal organizasyon sistemidir. Estetik düzlemde, görsel sanatlarda renk, biçim, kompozisyon veya ritmik tekrarlarla kendini gösterebilirken; kavramsal düzlemde, sanatçının üslubu, temaları ve anlatı yapıları içinde ortaya çıkan tutarlı bir yönelim olarak da değerlendirilebilir. Sanatsal örüntüler, bireysel yaratım süreçlerinde sanatçının bilinçli ya da bilinçsiz olarak geliştirdiği stilistik ve tematik tekrarları içerir. (Y.N.)
The history of art has been shaped by technological innovations, introducing new tools, production methods, and aesthetic approaches in every era. Just as the invention of photography brought a radical transformation to visual representation, Artificial Intelligence (AI) is now creating a similar shift across all artistic disciplines. With the digital revolution, the relationship between craftsmanship, technical knowledge, and artistic practice is evolving, while creativity, randomness, and collective memory are also being redefined. This paper examines the impact of AI on art and photography through four key themes: 1) Technology and Art: AI, as a new tool in artistic production, transforms craftsmanship and production processes. 2) Conscious Use of Randomness: AI-generated pseudo-randomness enables artists to make deliberate aesthetic choices. 3) Contribution to and Support from the Whole: AI allows artists to utilize collective memory and explore latent space, expanding the boundaries of artistic creation. 4) Beyond Style: Artistic styles are no longer tied to a single identity but rather exist within a fluid and multi-layered framework.
Artificial Intelligence, Art, Photography, Reality, Style, Technology, Latent Space, Collective Art